25 Şubat 2012 Cumartesi

-5' ten -25'e yürümek.

 (aşağıdaki müziğin eşliğinde)

sevgili hacivatım karagözüm; aslında küçük hani küçücük zamanlardan çalarak yola çıktım,
duyduk duymadık demeyin! fısıltısıyla , duydum ki
bir göl var mış donan ve buzu kırılıp eskimolar gibi balık avlanan buna kulak kabartan naçizane kulunuz azığını sırtlayıp..

bir karınca misali yılbaşı arefesi cumartesi sabahı çıktım yola hadi hayrola..bir gölün üzerinde yürümek nasıl bir duygu öğrenelim bakalım paşam nemelazım eğer şansım yaver gider ise balık bile tutabilirim.
sabah 07: 30 gibi servis ile şavşata geçtim..

 
şavşatan bir süre yürüyüp ardahan yol ayrımında durup iki saate yakın beklememe rağmen tek bir araç bile geçmedi üşümemek için hapishane mahkumları gibi yola dikiş atıyorum.bi yandan da söyleniyorum gel dön ne işin var bu soğukta dışarda, mis gibi evde yorganın altında cayır cayır yanan sobanın güm güm diye çıkan sesiyle uyumak varken eyy düşüncesiz filozof.
neyse ki yarım saat daha bekledikten sonra ..


ardahana giden bir servis göründü.zamanımın kısıtlı olması ve aşırı soğuğun baskısından dolayı otostopta pek ısrarcı olamıyorum.servise binmem ile kulaklığı takıp cem adrian eşliğinde uyumam bir oldu bir saatlik uyku sonrası ardahana vardım.saldım kendimi caddelere ama burası artvinden çok daha soğuk hatta bizim oralarda yaz varmış efendim..

 sağa sola bakınıyorum şöyle kendimi hem çayıyla hem sohbetiyle ısınacak bir yere atsam diye 'derken' köşe başında bir çay evine dalıyor ve mükemel insan yusuf abiyle tanışıyorum o sıcak gülümsemesiyle kaybolan gözleri ile karşılıyor beni..soba kenarında güzel kokan bir çay eşliğinde bir süre sohbet edip birbirimizi tanıyoruz bu küçük tatlı mı tatlı çay ocağı ona dedesinden kalmış bir yadigar o da işletip geçimini sağlıyor.herzaman derim efendim gideceğim yerde henüz tanımadığım dostlarım var diye işte yusuf abi yeni tanıdığım eski dotlarımdan biri ruhlarımız çok öncesinden tanışmış anlayacağınız.
ve anlıyorum aslında insanların peşindeyim bn doğanın değil hikayelerin peşinde.ve ekliyorum; severim sevmesine doğayı ama daha çok severim insanı..
saolsun çıldıra gideceğimi söyleyince bir an önce bnm oraya varmam için giden bir araç bakınıyor çevreden, çıkıp biraz dolanıyoruz kendisyle ardahan sokaklarında sonra bir arkadaşı 20 dk sonra oraya gideceğini söylüyor bizde geri dönüyoruz.kalkma vakti geldiğinde ısrar etmeme rağmen çay parasını almadı ülkemin temiz insanı temiz ruh. mevzu bahis değildir para efendim. madiyat peşinde olmayan bir samimiyetir bizim aradığımız şu ceviz kabuğu içindeki dünyada..



şakayla karışık bna balık getirmeyi unutma diyen yusuf abi den ayrılıp arkadaşıyla bir süre yolculuk ediyoruz bni çıldırın 20 km yakınında bir yere bırakıp kendisi farklı bir yöne doğru yol alıyor.lakin indikten sonra etrafımı saran tedirginliğin ve gittikçe artacak kaygımın sebebini anlıyorum yine çok ücra bir yerde inmişim lan ben!
etrafımda seslerini yakından duyduğum köpek sesleri ve aşırı bir soğuk tarafından çevrilmiş bi noktadayım.bn yine herzaman ki gibi ulan bi kaç köpek saldırırsa diye bir takım savunma tedbirleri almak üzere düşüncelere ve plan yapmaya başlıyorum..evet korkuyorum arkadaşım burdaki köpekler şehir merkezindeki sokkak köpeklerine benzemez valla vahşi birer kurt gibi hepsi insan görmeye görmeye kafayı sıyırmışlar.malum üç defa köpek tarafından ısırıldığımdan mütevelit korkuyorum aga.neyseki geçen bir kaç araçtan sonra, (ki) araçlarda 15 dk da bir geçiyor,bana doğru yaklaşıp atla birader dyen ardahanlı iki gencin..


arabasında arka koltukta buluyorum kendimi.korgo şirketinde çalışıyorlarmş.bi paket bırakmak için çıldıra geçiyorlar yola devam ederken sağ tarafımdaki camdan dışarı baktığım sırada birden bir şey takılıyor gözlerime hemen arabayı durdurmalarını isteyip atlar atlamaz makinemi alıp ormana doğru koşturuyorum..
evet bunlar ormanda gezen ceylanlar çok narinler gerçekten ilk defa doğal ortamında görüyorum onları yaklaşmaya çalışıyorum..

 
daha iyi görebilmek için fakat bn yaklaştıkça onlarda uzaklaşıyorlar bnden
ters yönlü mıknatıs gibi etki yapıyoruz birbirimize.snra onlara doğru gitmekten vazgeçip bi ağacın altına sinip bir kaç kare yakalamaya çalışıyorum bu arada çantamı bir an bile yanından ayırmayan bn ceylanları görünce unutuveriyorum bian, sonra geri dönüp kalan..


yolumuza devam edyoruz.arakadaşlar ilerde bir yerde şeytan kalesi olduğunu söylüyorlar kaleye yakın bir yerde..


 duruyoruz bir süre..

şeytan kalesi..ismini dört tarafını saran uçurumdan aldığı söyleniliyor.kaleye gidemiyorum tabi tek isteğim bir an önce göle varmak..


çıldır dan bir köy..gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz mü?gitmediğin görmediğin yerler nasıl sana ait izler taşır ha sorarım sana.hangimiz gittik bu köye çocuklarını sevdik ,kahvesinde çay içtik,kokusunu aldık,muhtarını dinledik,samimiyetle güldük..
varlığından ,varlıklarından haberimiz bile yok..


sonunda çıldıra varıyoruz.arkadaşlarla ilçe merkezinde bir çay evine gidiyoruz.burda küçük çay evleri meşhur en fazla bir oda büyüklüğünde olan bu yerlerde insanlar dışardaki çatır çatır soğuktan kaçıp, cayır cayır yanan sobanın etrafında ısınıyor, bir yandan çaylarını yudumluyor bir yandan da tatlı sohbetler ediyorlar.
daha önceki ardahan gezimde de belirtiğim gibi ardahan halkı oldukça cana yakın ve samimi, her tanıştığınız insan sizi sahipleniyor size bir çay ısmarlayıp....
çayımızı içtikten sonra çıldır gölünün ilçeden 5-6 km re ilerde bir yerde olduğunu ve oraya özel taksi dışında hiçbir aracın gitmediğini öğreniyorum.herkese teşşekür ettikten sonra çay evinden içlerinden bir abi ile ayrılıp tanıdık bir taksicinn yanına gidiyoruz araca binip 10 tl yol ücreti karşılığı göle devam ediyorum.snunda göl görünüyor..


yalnız gölü görür görmez taksici eliyle gölün ortasında köylülerin balık avladığını gösterip( ki bakıyorum gölün ortasında nerdeyse nokta halinde bir kaç kişi görünüyr ama nedir ne değildir bimiyorum gerçekten balık avlayan köylüler mi köpek mi:)yoksa orda gezen bir kaç kişimi seçemiyorum)..
bu fırsat bir daha ele geçmez deyip, bnim aşırı heycan yapıp inmeme yol açıyor inmeden telefon numarasını alıyorum tabi taksicinn ne olur ne olmaz diye.lakin bakıyorumda hafız, yine bnden başka kimse yok lan civarda!
burda hükümdarlığımı ilan etsem kimsenn itirazı olmaz galiba..
ama gölün bu büyüleyici görüntüsü herşeyi unutmaya kadir..
arkamdan da bağırıyor bizim ki korkmadan devam et bişey olmaz diye..

işte -5 ten -25 e yürümek budur.bir süre durup şöyle göle bir baktım üzerinde yürümek için heycanlanıyorum aynı zamanda da tedirginim kimse yok etrafta ve bir devasa buz kütlesinn üzerinde yürüyecem hani kırılıp da içine düşsem en yakın ekip gelinceye kadar donarım (ki)
o ekibe kim nasıl haber verecek pehh.
makinemi çantamın üzerine koyup bir kare çekmek istedim sözde gidip oturup poz verecektim efendim. lakin ilk adımı mı atmamla bir çatırtı duymam mı!resme dikkat ederseniz önümde de bir yarık var ben yürüdükçe ordan sesler yükseliyor adımlarım gitmez oldu o korkuyla arkadaki makinayı vereceğim pozu unutmuşum her adımda bir çatırtı, hafız geri mi dönsem söylemleri derken bu kare çıkmış ortaya.işte ortaya çıkan bu karenin ismini 'yürümek' koydum.bir süre sonra alıştım duruma..

çantamı alıp yardırdım gölün ortasına doğru.sanki özgürlüğüne giden bir köleyim.her nedense sevinçten havalara uçucam sanki aya adım atan neil armstrong gibiyim arkadaş,tabi soğuğun etkisiyle hiç durmadan çeşme olmuş burnumu bu hikayenin içinde saymazsak.Yarrabim bu nasıl..

bir soğuktur suratıma hiç durmadan tokat atıyorlar sanki.(ki) evden çıkmadan bu soğuğu hesaba katarak iki atlet iki tişort giydim ekstradan içime.soğuk canımı yaksada keyfim tavan,ilerdeki insanlara doğru devam ediyorum yürümeye..
.
iyiki gelmişim diyorum, birde ilerdeki ademoğulları eğer balık avlayan köylüler ise ahanda budur diyorum.göle ilk adımımdan itibaren yaklaşık 20 dk kadar yürüdükten sonra..
bingo!büyük ikramiye bana çıkmış kadar seviniyorum.abiye slm verip 'balık mı avlıyoruz' sorusuna evt yanıtını aldıktan sonra kazmayı ben alırım deyip direk olaya dalıyorum.amcamla da sohbet ediyoruz arada çıldıra bağlı bir köyden geliyorlar burda tutukları balıklarla geçimlerini sağlıyorlarmış.haftada bir defa günün herhangi bir vaktinde geldiklerini hesaba koyarsak gerçekten bu olaya tam denk gelmem şansımın tescilidir..


ülkemin huyu suyu güzel insanı.zamanı ifade eden cildinde ki kırışıklık ve tecrübeyi anlatan derinlikteki gözleri..
bu resmini ona gösterdiğimde ben baya yakışılıyım yaw, hanım bide beni beğenmiyor dedi gülümseyerek. biz deliği kırdıktan sonra ilerden..

iki kişi daha bize doğru geldi.bunlardan biri amcanın oğlu diğeri yeğeni beraber avlanıyorlar bu gölde..

herkes geldikten sonra hep beraber kırdığımız delikten ağı çekmeye..
 koyulduk.yalnız tüm çabalarımıza rağmen bu çukurdan balık çıkartamadık.işte buna benzer bir kareyi internete dolaşırken görmem sebep oldu burda olmama aman tanrım bunu mutlaka yapıp o zevki tatmalıyım dedim.bazen etrafıma bakıp..
burda değilmişim gibi geliyor sonra ordasın birader diyen bi ses ile kendime geliyorum ve orda olmanın tadını çıkarıyor hazını yaşıyorum..

ilk deliğimizde başarısız olduk.ordan pılımızı pırtımızı toplayıp atlı kızağımıza binip..

başka bir yere doğru yola koyulduk..

bu kızaklarda seyahat etmekle seyahat etiğim taşıtlar listesine yeni bir ekledim.bir kaç km re..

ilerdeki yerimize vardık.kızağın kenarına oturup hareket halindeyken bu kareyi çektikten hemen sonra kızağın içine düştüm zor toparlandım sırtımda çantamla:)..

herzamn ki gibi yıkım ekibindeyim, kazmayı elimden bırakmıyorum.burdaki deliğide kırmaya başladıktan sonra ağımızı çekmeye başladık, lakin o derece şiddetli bir soğuk var ki parmaklarım
bi an kangren olacak sandım ellerimi montun içine koltuk altıma kadar sokuyorum ısınıyorlar sonra tekrar çıkarıyorum hareket etmek için 4-5 dakika sonra tekrar, hani imkan olsa iç organlarıma sokucam ısınması için bir kalıp olmuşlar sanki.daha sonra..

sonunda balıklarımızı çıkartmaya başladık bir iki derken 9-10 tane..

falan çıkardık.Zor ve zahmetli bir iş ama deyiyor be kardeşim..

elimdeki yaklaşık 5 kg ağırlığında.bu göle özgü sarı balık 20-25 kgrama kadar çıkıyorlarmış ayrıca gölde alabalık ve israil sazanı denilen balık türleri de var..
 
balıklarıda avladık deyip bn etrafta biraz dolanmaya ve bir kaç resim çektirmeye çalıştım.daha sonra hepsinden helalik isteyip onlara daha fazla yük olmadan,neredeyse gölün karşı tarafında olan göl kenarındaki tek balık lokantasına doğru yolla koyuldum.aslında onlardan balık alıp yusuf abiye götürmeyi düşündüm ama sırt çantamda 24 saate balığın hem koku yapması hemde çürümesi kaçınılmaz olacaktı diye düşünüp..
vazgeçtim.balığımızı tutuk şimdi gölü ortadan ikiye bölen bir yürüyüş yapıcaktım sonunda da sarı balığın 
tadına varıcaz inş. bu arada saat 15'e geliyordu.bu güne güzelik katan bir diğer şeyde güneşin o göl üzerindeki mükemel etkisiydi sıcaklığından pek..

faydalanamasamda görüntüsü yeterliydi.bu fotoğraf bna yüz ifademden de anlıyacağınız üzere çıldır gölünün soğuğunu hatırlatıyor ondan koydum gari o hissi hiç unutmamak üzere.yaklaşık bir yarım saat şiddetli rüzgarın etkisine ve akan burnuma rağmen gölü ortadan ikiye bölen tadına gerçekten doyum olmayan bir yürüyüş..

 sonunda lokantaya vardım.lokantanın önünde bulunan kara saplanmış kayıkta oturdum bir süre arkasından..

içeri girip, çok güzel güneş alan ve cam kenarından da donmuş olan çıldır gölüne bakmamı sağlayan bu mükemel masaya geçtim. altı üstü bir masa deme kardeşim.çıldır gölünün soğuğunu yedikten sonra masama vuran güneş içimi ısıtı çözüldüm adeta yani okadar iyi geldiki değerli hemşehrilerim sormayın be.insanlar genelde bu lokantaya geliyorlar buz üstünde biraz dolaşıp üşüdükten sonra içeri geçip bu eşibenzeri olmayan manzara rakı balık yapıp gününü gün ediyorlar anlıyacağınız..
.
açım be çok açım hem açım hem açım yani heryönden açım.acız abi..
birazdan ısmarlamış olduğum yağda kızarıp gelecek olan çıldır gölüne özgü sarı balığı yemek için sabırsızlanıyorum.tadının mükemel olacağını düşünüyorum, açlıktan mı acaba?sert bir soğuğun insanın biliş düzeyini ve psikolojisini bozmaya etkisi nedir acaba:).açım arkadaş..(günlükten alıntı)
.
before(öncesi)..
  .
after(sonrası).:D
.

karnımı tadı gayet lezetli olan balık ile doyurduktan sonra,dışardaki bu ağacın altına geçip kulaklığımı takıp cem adrian akımna kapılarak güneşin batımına doğru ortaya çıkan bu eşsiz görüntünün doyumsuzluğunda etrafı seyre daldım.seyr-ü sefa eyledim adeta.geldim,gördüm ve eğer dönüşede bir araç bulursam gittim üçlemesini tamamlıyacam inş.hedefimize varıp amaçlarımızıda gerçekleştirdik böylece.ben yaptım sen yapmadın işte sus konuşma:)ağzını kırdığım :P
.
bir süre daha orda oturduktan sonra lokantadan çıkan bir çiftin aracında çıldıra kadar geldim.havada kararmak üzereydi çıldıra girmeden yol ayrımında belki ardahana bir araç bulurum diye bir süre daha bekledim ama nafile hava tam kararmadan kurda kuşa lanet köpeklere:) yem olmadan ilçe merkezine doğru yol aldım..
.
merkezde çay evine tekrar uğrayıp.ordan da son olarak öğretmen evinin yerini öğrenip ayrıldım..
.
naçizane bedenim o kadar yorgun ki.hemen bir duş alıp yatmak istiyorum eski bir yılı da böyle kapatmış olduk.
yeni yılda yeni keşiflere,hikayelere,yollara,samimiyetini esirgemeyen dostlarla birlikteliğe dileğimi dileyip yatıyorum de hade..
.
sabah erkenden kalkıp yola koyuldum bir an önce ardahana varmak ordanda şavşata geçmeliyim daha.sabah ana caddeyi şöyle bir gidip geldim ilçe sanki bir veba salgını sonucu terkedilmiş izlenimi bıraktı bende
kuş uçmaz kervan geçmez hiçbir kıpırtı hareket yok efendim..
.
bir süre bekledikten sonra duran bir araç ile ardahana vardım.hemen yusuf abinn çay evine baktım orda değildi, anlaşılan daha uyanmamıştı bnde karnımı doyurmak üzere bir çorbacıya geçtim şansıma paça çorbası kalmamış bnde mercimekle devam ettim..
.
çorbamı içtikten sonra yusuf abinn mekanına tekrar gittim bir elveda demek için lakin bulamadım, bnde kağıt kalem çıkarıp hemen oracıkta kendisine bir mesaj yazıp cama yapıştırdım umarım okumuştur.temenim tekrar görüşmemiz dileğiyle ey dost..
bu resim de yazın çektiğim kura nehrinin donmuş görüntüsü..
.
ardahanı saat 09:30 gibi terk etmeye ve şehrin çıkısına doğru yürümeye başladım..
.
bir kaç arabayla parça parça şehrin çıkışındaki son petrol ofisinn karşısına yani bulunduğum şu noktaya vardım.burda yaklaşık 2.5 saat bekledim bu süre zarfında sadece 3 araç geçti ikisi durmadı biride köye gidiyordu zaten.saat 12 ye kadar bekleyip geceyi burda geçiriceğim düşüncesiyle şehre geri dönmeyi düşünmeye başlamışken.ardhandan şavşata giden servis gelmez mi atladım hemen
ki bnden başkada yolcu yoktu zaten.bi rahat nefes daha aldım o yolda o kadar bekledim ki kaskatı kesiliyordum az kalsın.yola devam ederken..
.
birden servis şöförü şu sağ tarafımızdaki tilki galiba dedi.bi daka durmasını isteyip aşağı inip bir kaç kare çekebildim ilk pozum bu oldu o da merakla bize bakıyor
' hayırdır birader hiç mi tilki görmedin' dercesine bir bakış olacak ki ondan sonraki görüntüleri hep arkadan.bu da bu gezi esnasında doğal ortamında net bir şekilde gördüğüm ikinci yabani hayvan oldu..
.
ardahan-şavşat arasında bulunan yaylalardan bir görüntü..
.
ve yazın eğer bu yoldan geçerseniz size bulutların sırtında ilerleme hissi verecek geri dönüş yolu..son..sürç-i lisan ettiysek affola..