14 Kasım 2011 Pazartesi

mızıkamla dünya (1.bölüm)


'mızıkamla dünya' da noluyor hafız diyenlere; şöyle küçük bir hayal kurdum hiçbirşeyim olmasaydı ve bir hiç olsaydım yada şuanki konumumu bırakıp,
öyle yanıma almak istediğim üç şey de yok, cebe sığan bir mızıka sadece ,cebime sığmayan herşeyi ,kalbime girmeyen herkesi bir yazı tura atma rahatlığıyla geride bırakıp , diyar diyar dolaşsaydım lakin acıktığım yerde çöksem dizlerimin üzerine ve seslendirsem melodileri atan olur üç beş kuruş onlarlada ihtiyaçlarımı gidersem,sonra hafif kirli ,yırtık pırtık giyisilerimle
heybemi sırtlayıp doğrulsam ayaklansam yani ve bir seyyah gibi yoluma devam etsem mızıkamla dolaşsam dünyayı olmazmı efendiler! işte ondandır bu başlık..
 
bayramda neyapabilirim diye düşündüm nasıl olsa eve gidemiyecektim bir koltukta yaklaşık 16 saat geçirmek bu kısa süre içerisinde yani 3-4 gün sonra o eziyeti tekrar çekmek hiç bana göre bir şey değil,şöyle bi haritaya bakim dedim varmı gitmedğim yakınlarda bİ kaç şehir ve varmış!:D.söz verdim ayakabılarıma size bütün şehirleri göstericem diye.gezginlerin klasik bir sözü vardır,bir gezgin değilim tabi 'yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüklerini anlat' diyerekten başlayalım biz efendim.
ama bu sefer ceza sahası dışına çıkıcam konuştuklarımın nereye gideceği meçhul(FKH)..cuma günü yurtta nöbetçi olduğumdan ertesi sabah 6 gibi okuldan çıktım yolla..
bu kare nedense bana ironik geldi.arkada hayata sımsıkı tutunan tüm yeşiliğiyle kendi gövdeleri üzerinde bir bakıma dağı delerek ona meydan okuyanlar, önde ise ateşe atılmak üzere bir yığın halinde bekleyenler.bir zamanlar onlarda bir garip insan onlara slm vermeden öyleydi ,şimdi..
biz insanları kim durduracak tanrım.
beni beldeden anayola kadar götürecek servis durağına doğru yürümeye devam ettim.işte şu an mutluluğumun tavan olduğu andır hani sırt çantamı yüklenir ve bi elli adım atarım ya.herşey geridedir ve bambaşka biriyimdir artık bazen bir öğretmen,nadiren bir öğrenci, kimi zamn asker,tutarsa araştırmacı sosyolog, arada çıktım geziyorum birader diyen bi tip, kimim lan ben!D
nabza göre şerbet anlayacağınız herkese çıktım türkiyeyi otostopla geziyorum diyemem ya hani desem anlatmam uzun sürer deki anlatım..
 onun anlaması uzun sürer.en iyisi gezinn içine etmim bn böyle iyiyim efendim.
şu soruya ilet olurum bide 'nasıl başlıyorsun?'sanki kötü yolla düşmüşüm hissi veriyor:D.
cevaben mesala diyorum hangi şehre gideceksem karşıma çıkan aklı salim bi kaç insana(burda ince bi detay var aklı salim ve bir kaç insan)
birader bu şehre hangi yol gidiyor diyorum,onlardanda ondan yedisi 'yürüyerek mi gideceksin' diğer üçü 'otogar bu tarafta' cevabını verir.kimileri ısrarla bna otogarı tarif eder hatta götürmeye çalışır, ah ah neler çekiyorum bir bilseniz.arkamı döndüğümde ulan ben bununla aynı oksijenimi kullanıyorum diyerek çok iç çektiğim oldu.yanlış anlaşılmasın bunu sadece komik bir tablo olarak görüyorum yoksa bnde enaz onun kadar insanım daha fazlası değil..
 burası görev yaptığım artvinin meydancık beldesi hayatınız son bulmadan en azından yazın bir kere gelin buraya gerçekten türkiyenin en mahrem bölgesi ve bir hafta kalın daha fazla kalmayın yoksa diş fırçaladıktan hemen sonra elma yemek kadar acı bir tad verebilir.
bide yahudi bakkala tanışın herşeyi aşırı pahalı sattığından bizim bayan arkadaşlar bu ismi layık görmüşler.
 hani hep söylenir ya, bazen güzelliklerin içindeyken onu farkedemez ve değerini bilemezsin diye burasıda öyle bi yer galiba gidince anlıyıcaz.burdaki evlerin büyük bir kısmı ahşaptan yapılmış özellikle fotoğraf karelerine çok tatlı yansıyorlar hani hep görürüz ya böyle tatlı resimler ufak bi ev küçük bir bahçe ve yanından akan şırıl şırıl bir dere çoğumuz bu görüntü karşısında şimdi şöyle bir yerde olsaydım der içinden aldanmayın sakın, bunlar onların gerçek yüzleri değil maskelemişler .valla..
 yürümeye devam ederken birden bir çıtırtı duydum ne yalan söylim korktum valla.
dedim ya burda insandan çok hayvan var diye ne çıkacağı belli olmaz daha geçen dönem bir kangal tarafından ısırıldım nyse şöyle bi bakim dedim biraz yanaştım birde ne göreyim o sesi çıkaran bi kaç sincapmış bnim yaklaştığımı ..

görünce hemen ağacın tepesine doğru tırmanmaya başladılar bir kaç kare aldım tabi zorda olsa.
çok küçük ve son derece hızlılar haytalar..
bu ağacı görünce işte sonbaharı en iyi bu arkadaş anlatıyor dedim diğerlerine, neredeyse her renk tonunu üzerinde barındırıyor.bunu çektikten sonra okul yönünden birirnn daha geldiğini gördüm
kim mi ?bizim veysel abi veysel abimi kim bizim gece bekçisi ama nasıl gece bekçisi!
sanırım o da güneşin ilk ışıklarıyla eve doğru yolla koyulmuş nasıl gece bekçisi dedim ya akşama doğru 7-8 gbi gelir 10 da uyur alsana gece..
 bekçisi.geçende akşam bi kaç öğrenci bakıyorum yok her yeri aradım taradım yok veysel abiye bi sorimde belki kaçarken bi kaç kişiyi görmüştür diye abi dedim bi, kaç öğrenci görünmüyor gözüne çarptımı 'he ya bakkala gidecez dediler bnde gidin dedim'.kafayı yedim abi senn burdaki anlam ve önemin nedirya.bakkal dediği 2-3 km'e ötede insana ait hiçbirşey olmayan, bir ayı,kurt,yada domuz ile her an karşı karşıya gelebileceğiniz bir sapa yol bakkal da bizim yahudi.
  
çok severim kensini ama, bu kareyide onun için çektim.anne-babasıyla birliklte kalıyor çocuklar ise çoktan evlenip şehri terketmişler yazın uğradıklarını söylüyor kendisi zaten 60 lı yaşlarda anne ve babası ise 90 larnda dört kişi böyle geçinip gidiyoruz diyor.çocukları onu çoktan bırakmış ama o bu yaşına rağmen anne ve babasını bırakmamış..
bazen onun yanına gidip buranın o çocuk olduğu dönemlerdeki..
  
durumunu anlatmasını isterim.keçi derisinin pantlon diye giyildiği ilçeye yürüyerek gidilen ve tekerlek lastiğinn ayakabı yapıldığı o günleri.ankara dışında başka hiçbir şehir görmemiş bunu duyunca çok üzüldüm gerçektn. onuda askerliğini orda yaptığı için görmüş.
o kadar saf ve temizbir insan çok daha fazlasını hakkediyor.
sonunda servise vardım ayrılmadan veysel abi üşümeyeyim diye beresini verdi bana, alamamkta ısrar etsem de bir süre sonra bereyi almamın onu gerçekten sevindireceğini ve bunn onun için değerli olduğunu düşündüm..
 ve bereyi aldım.belde arabası ile şavşat yol ayrımına kadar geldim.işte tam burda ilk arabamı bekliyor olacağım yalnız o kadar rahatım ki.
  
yol ayrımında bulunan kahvede oturup bişeyler atıştırim dedim hem yolun azizliğine de uğramamış olurum.yollarda o kadar viraj var ki sanki bir yılanın sırtında ilerliyormuşsunuz hissi veriyor insanın midesinin bulanmaması imkansız..
  
bugun havanın iyi olması bni gerçekten çok mutlu etti yağmurlu havada asla ii bir başlangıç olamazdı.ayran ve çubuk kraker ile kahvaltımı yapıp ve yolda aç kalmamak içinde süt ile biskrem alıp stok yaptım,aynı zaman da yağmurluğumu ve ..
 şemsiyemide yanıma aldım yola çıkarken tedbir amaçlı sağlam bir bıçak ve iyi bir fenerde bulundururum yanımda bazen mağaralara falan denk geliyorum içine rahatça girip gezebilmek için yardımcı oluyorlar, elazığda buz mağarasına fenerim olmadığı için fazla ilerleyemedim mesela. birşeyler atıştırıp kahvenin sahibiyle biraz sohbet etttikten sonra bna yol görünür deyip kalktım.bu köpekler de yan tarafın güvenliğinden sorumlu biraderler..geçen bir kaç araçtan sonra bir doblo durdu..
 abi tır şöförü yalnız aracı bir yerde arızalanmış arızalı olan parçayı almaya artivine gidiyormuş bnde ona eşlik ettim böylelikle.
yalnız bayram arefesinde aracının ücra bir yerde bozulmasına canı çok sıkın olsa gerek..
 yol boyunca sövdü durdu,aynı zamanda trabzonlu sen düşün artık küfür arşivini:D bir dönemde mhp ilçe gençlik kolları başkanlığını yapmış öle anlattı durdu işte
 sonbaharda yolla çıkmak daha bir güzel sanki dökülen yapraklar ve solmaya yakın ağaçların aldığı renkler farklı bir atmosfer oluşturuyor soğuğu hatırlatıyor ama üşümüyorsun sanki yerdeki yıldızlar gibi solan yapraklar..
  
o konuşup içini döktü bnde yolu izleyip düşüncelere daldım,yusufeli yol ayrımına kadar beraber geldik sonra o artvine doğru çıktı bnse..
 
yusufeli yolunu takip edip yürümeye devam ettim bir süre sonra bnden başka insanlarında araç beklediğini gördüm onlardan ayrılmazsam başarısızlıkla sonuçlanacaktı girişimim çünkü bir kaç kişinn bulunduğu yerde kimse arabasıyla durmaz yada bu binme ihtimalini düşürür onlarla biraz aramı açıp önlerine doğru bir yerde durdum bir süre bekledikten sonra..
 geçen bir kaç araçtan sonra artvinde yaklaşık 15 yıldır oturan diyarbakırlı tütün satan bir esnaf ile yusufeline doğru yolla koyulduk.ayda bir yusufelinin pazarına gidiyormuş artvinin ilçelerindeki pazarlara tütün götürüp satıyor ve böylece geçimini sağlıyor..

 işte kardeşlik bu diyarbakırlı ama artvinde yaşıyor hatta brdan evli ondan öncede babası burda ticaret yapıyormuş hiçbir sorun yaşamdığını çok rahat olduğunu hatta artvini diyarbakırdan daha iyi bildiğini söyledi.sohbet ederek yolla devam ettik..
yusfeline giderken takip edilen yol türkiyenin en tehlikeli yolarından biridir hattab burası için şöyle denir' sadece bir kaza yapma hakkın vardır' çünkü bir tarafınızda üzerinize her an düşecek yuvarlanacak gibi duran dev kayalar diğer tarafta çruh nehri ve sonsuzluğu ifade eden virajlar..


bir süre ilerledikten sonra yol çalışmasından dolayı bi 20 dakika durduk.çoruh nehrine yapılan dev barajın çalışmaları tabi bunlar.yusufeline dğru ilerlerken..

 öyle iç açıcı bir manzara yok iki tarafınızda keskin ve nerdeyse üzerinizi kaplayacak şekilde dağlarla çevrili yalnız yusufeline girmeye başladıkça yol yeşil bir görünüm almaya başlıyor.1,5 saatlik bir yolculuktan sonra yusufeline vardık pzara kadar gittik sonra bn teşekür edip ayrılim dedim hayır bir çay içelim de öyle ayrıl bari..

 deyince kıramadım ,ordaki kahvede oturup beraber bir çay içtik daha sonra pazarda esnaf olan bir kaç abi daha bize katıldı.

bn fotoğraf çekerken abi seslendi tam bi anlam veremedim ama sonradan dilsiz olduğunu öğrendim fotoğrafını çekip gösterdim alıyacağınız bir kişiyi daha gülümsetim efendiler..

çayımızıda içtikten sonra vedalaşıp ordan ayrıldım ama hazır pazardayım dedim şöyle bir tur atim dedim..

 havada açk olması bnm için büyük bir nimet gari, ilk günümün yağmurlu olması bni çıldırtabilirdi birde şöyle bir şey var evin tam tersine yani evdeyken değilde yoldayken karşılaştığım bütün aksilikler sanki bi extraymış..


 gibi geliyor bna daha bi zevk almaya başlıyorum, lakin evde en ufak bir terslikte ulan buda bna yapılırmı diyerekten veriştiriyorum.koyunlar kurban bayramına mütevelit beklemekteler son bekleyişleri olduklarını bilseler..
vahşi kişiliğim(kescez yiyicez lan sizi:)


 bu kadar uslu olurmuydular acep.yusufeli artvinin en düz ve iklimi en yumuşak ilçelerinden biri.türkiyenin en yoğun ayı nufüsünuda barındırıyor..

 rafting,trekking ve boğa güreşlerininde öncüsü sayılır..

pazardan ayrılıp başladım dolaşmaya aynı zamanda da rotama da devam ediyorum arada soruyorm yurdumun güzel huylu güzel insanlarına bağdat nerde diye, işin latifesi tabi bu..


eğer artvindeyseniz nerde olursanız olun muhakak bir dere şırıltısı duyarsınız efendim.bu zalim ve korkunç çoruhtur elbet..

daldım ara sokkaklara dalın arasokkaklara derim dalın da bulun o şehrin kalbini.fotoğrafımı çektirmek için nehir kenarındaki kahveye ait masada oturan arkadaşlara rica ettim tabi onlarda..

 ücretini verirsen neden olmasın diye cevap verdiler gülümseyerek.bnde çay ısmarlıym deyip oturup onlarla çok alakasız ve bnmle hiç bir bağlantısı olmayan sohbetlere daldık..birsüre sohbet edip yusufelinin çıkışına doğru yolla koyuldum bu rada havanın sıcak olmasına binayen aldığım iki şişe suyu da ya kaybetim yada düşürdüm bundan sonraki yolumda bir bakkala ..
 
rastlama olasılığımda imkansız sanırım.hava serin olur diye yolla çıkarken sıkı giyinmiştim yalnız yusufeli bya sıcaktı dere kenarına yapılmış inşaat halinde bir bina gözüme ilişti oraya gidip yükümü biraz hafifletim aynı zamanda..


pazardan bi esnafın meyvelerini satmasına yardımcı olup bağırdığım için verdiği mandalina ve elmalardan birer tanede yiyip enerji..

depoladım bir kaç km re yokuş çıktıktan sonra bir araç durdu köylere giden bir veteriner hekimdi bni şuan çantamın bulunduğu nktaya kadar getirdi saolsun.bir süre sohbet ettik en yakın arkadaşı rafting turları düzenliyormuş rkartını verip mayıs aynında gelirsem birlikte rafting yapabileceğimizi söyledi..

bu arada yolda duran bir nine aldık yalnız ninem duymuyor ve nereye gideceğinide bilmiyordu bir süre mücadale ettikten sonra tanıdık bir yer ismi aldık ağzındn ordan geçerkende bıraktık.çok dua etti ama çook..


araçtan indiğim yer çok güzel bir atmosfere ve havaya sahipti biraz etrafta gezinip bayburta giden yolda yürümeye devam ettim neredeyse..

yarım saat yürümeme rağmen o yöne giden tek bir araç bile geçmedi bütün araçlar aksi yöne gidiyordu.dedim ya efendim yoldayken hiçbir şey keyfimi bozmuyor tek başıma..

ıssız yolda yürümeye devam ettim.ahanda bu tabelaları artvinin her yerinde ve neredeyse 100 mtrede bir görebilirsiniz dikkat kaya düşebilir ve keskin viraj var diyeceğim ehliyet alıcasanız artvinde bir ara araç kullanın efendim..

 
bütün trafik işaretleri var arkadaş.bu ana yoldn ayrılıp dereye doğru giden yol hoşuma gitti sanki önüme serilmiş kırmzı halı gibi geldi..


indim tatlı bir yerdi rahatlatıcıydı sanki ,atım çantayı oturdum bnde..

saat 11 geliyordu sözde bugün bayburta olucaktım ama daha yusufelinin içnden çıkamadım tüm bunlar nedense bnde bir gram kaygıya yol açmıyor bunuda garipsiyorm bazen çok rahatım efendim, sakıncalı..
baya yürümüştüm tabi yorulmuştum bi kaç mandalina çıkarıp dernin şırıltısı eşliğinde yemeye başladım işte bu ya işte bu diyorum şurda bu sakinlik ve güzellikte yalnız başıma oturmak ve sanki yıllardır burdaymışım rahatlığını yaşamak için geziyorum evet tam olarak bunun için..
dinlenip güçlendikten sonra kalkıp ana yola çıktım.bir süre yürüdükten sonra duyduğum motor sesiydi..


ve bna doğru geliyordu etkili bir zihinsel empati kurursam durdururdum şayet öyle oldu..(empati diyorum:).

 iki dağ motorsikletli 3 şantiye işçisi bayram arefesi diye geziyorlarmış,yusufelinden ispire yakın olan köylerine doğru geri dönüyorlardı.

işte açık hava seyahati budur tam istediğim gibi ve gariptir öyle bir yol güzergahı ki burayı eğer bir araç içinde gitimiş olsaydım tüm..

gördüğüm güzelliklerden mahrum olacaktım diye düşündüm.sevinç gözyaşları döküyordum yüzüme hızla vuran rüzgarında yardmıyla..yarım saat ilerledikten sonra bir yerde durup biraz molla verdik..
bu ne güzel bir karedir değl mi?


çok neşeli ve matrak insanlar.işte bnimle tanışmayı bekleyen dostalrım yolun sayesinde buluyorum çıkarıyorum karanlık inlerinden gün ışğına ve parıldayıp ısıtıyor samimiyetleri hertarafımı..

dinlenirken bir süre sohbet etik sonra yola devam..
 
motorun üstündeyken üşüdüm biraz ama gördüklerime kat be kat deydi efendim.üşütük olalım biraz güzel şeyler yaşamak için ha..

 motorla yaptığımız bir saatlik yolculuktan sonra köylerine geldik köy içerde olduğundan onlar ayrılmak zorun da kaldı tabi bi arkadaş bni ispire dha rahat araç bulabilmem için bir kaç km e ilerdeki yol birleşimine götürdü burdan şantiye arabalrıda geçiyormuş gitme olasılığın yükselir dedi teşşekür edip bn yoluma o da köyüne doğru devam etti..

eleman beni bıraktktan sonra sıkıntının başlayacağını nerden bilebiliridm ki ah şu yol yok mu şuana kadar gördüğüm en ıssız ve beni en korkutan yol oldu yaklaşık 2 saat yürümeme rağmen insana ait hiçbir yapıya rastlamamam bi yana geçen tek bir araç bile olmadı sanki dünyada bir salgın oldu ve bir tek ben kaldım düşüncesine inanmaya başladım, öyleki doğru yolda olup olmadığımdan bile şüphe etmeye başladım hani tek bi araç bile geçse bir şekilde ikna edip binerim diyorum,yok..
iki tarafı dağla çevrili bir dar patika etrafımı ble göremiyorum eğer bir saat içerisinde yatacak güvenli bir yer bulamazsam hava kararacak zaten nedense bu yolda yürümeye başladıktan sonra güneş kayboldu,
çantamın yanındaki sopa da heran bir vahşi hayvanla karşı karşıya kalırsam diye tedbir amaçlı bulunduruyorum cebimede bir kaç taş koydum desem yalan olmaz..
bilgin sanırım geceyi burda geçirecen dedim, hemen geceyi geçirecek bir yer bakmaya başladım ilerde sol tarafımda terkeedilmiş ahşaptan bir ev gördüm biraz daha ilerlim dedim eğer herhangi bir şeyle karşlaşmazsm döner eve girer ve bir şekilde sabah ederim diye düşünüyordum ki..
 
bir iki kmre yürüdükten sonra çok şükür hayvanlarını otlatan bu amcayla karşılaştım slm verip çöktüm yanıa hemen.ilk sorum 'amca burası neresi,bn nerdeyim' diye oldu.
tabi amcamın soruları daha orjinal sn kimsin, ne ararsın,aracın nerde bu arefede bu ücra yerde bu saatte:D.yolda kaldım dedim meğer yusufelli ispir arası bir yerdeymişim amcam saolsun bnm içiNde bulunduğum duruma bnden daha çok kaygı duyup, bir çözüm arayışına girdi hemen.ilerde bir şantiye var, bi oraya git olmazsa bu gece bnde kalırsın benim köy 4-5 kmre içerde dedi.o konuşmaya devam ederken
gözlerim amcamın yamalı pantolonunu görünce yol kaygımı bir tarafa atıp hayat hikayesini dinlemek için sohbet ettirmeye başladım..

amcamla bir süre sohbet ettikten sonra şantiyenn olduğu yere vardım tabi amcam eğer gidemezsem geri gel sende bnm bir çocuğum gibisin misafirimiz olursun dedi saolsun.şantiyeye vadığımda kağıt oynayan bir kaç bekçiyle masalarında oturup br süre sohbet ettim tam o sırada bir araç sesi duyuldu koştum yolla doğru bir araç durdurdum 40 lı yaşlarda bir amca ve 20 li yaşlarda yeğeniyle ispire gidiyorlarmış bnide alırmısınız dedim tabi deyince bekleyin çantamı alıp geliyorum..
 
dedim.ve ispire yani kendimi bir ilçeye atmanın mutluluğuyla rahat bir nefes aldım, artık geceyi olmazsa ispirde geçirir sabah tekrar bayburta doğru yola koyulurum hızlıca bi plan yapıp rahatladım öyleki ispire kadar aracın içinde uyuya kalmışım onlarda bn arkada yokmuşum gibi sohbet ediyorlardı zaten, nini gibi gelmiş anlıyacağınız.
ilkler..
1.otostop yparken içinde uyuduğum ilk araç
2.bna kim olduğum ve nerden geldiğimle ilgili tek bir soru bile sormayan ilk araç sahipleri:)


şantiyeden bindiğim araçtan ispirn petrol ofisinden amcam tarafından uykudan uyandırılarak indim saat 15:30 geliyordu havada kapalı ve hafiften yağmurda yağmaya başladı bayburta doğru devam mı etsem ispirde geceyimi geçirsem diye dşündüm bi ara sonra nasıl olsa artık ilçedeyim hava kararıncaya kadar beklerim olmazsa burda kalırım diye karar aldım,bu aradada yağmur yağmaya başladı yağmurluğumu giyip ..

otostop yapmaya başladım lakin bayram arefesi ,yağmurlu ve akşam olmaya yakın bir havada kimsenn yoldan birini almaya hem niyeti hemde zamanı yoktu sanırım.
taki sakalı amcam gelip duruncaya kadar tabi araca binerken başka birinnde sanırım şöförün bir aradaşı(ydı) aracılığıyla araca bindirilmesi durumu ve yağmurun şiddeti nedeniyle nereye gideceğim durumu kaynadı, tabi bn bunu nerde anladım biliyormsunuz?..

yağmurlu bir havadan sıcak ve konforlu bir aracın içine binmek bni rahatlatı.ha bu arada abi anlayacağınız üzere bir tarikata mensup saygımız var evella,yolda ilahiler dualar maşşalahlar havada uçuyor tabi garibim bilgin giderek bayburtta yaklaştığını sanıyor.bu arada bugün oldukça sıcak ve güneşli bir günle başlamıştık ama geceyi karlı kapatık..

araca binen bir diğer üçüncü şahsı 50 km ilerde bir yol ayrımında bırakıp bir saat daha yol aldıktan sonra (tabi abi bu arada sürekli bişeyler anlatıyor ahir zamandan falan..) gözüm tabelalara takıldı erzuruma 50 km e daha sonra başka bir tabela erzuruma 40 km e 30 kme derken bn nereye gidyoruz oldum giderek bayburta yaklaşıyor olmamız gerekiyor dayanamayıp sordum abi sanki biz erzuruma yaklaşıyoruz -evet bn erzurumda oturuyorum zaten deyince bn aşkaleye gitmiyormuyuz dedim.(o an dank etti)
bn binmeden önce benim lanet haritaya şöyle bi bakmıştım nerdeyim diye aşkale bayburta yakın bir ilçe olarak görünüyordu tabi binerkende o ara ortalık karıştı dedim ya meğersem abi aşkaleliymiş yalnız erzurumda oturuyormuş bnde aşkale kelimesini duyunca daha da bişey sormadım:(
tabi abide anladı durumu istersen bana gidelim dedi yok dedim.biraz düşününce hava dışarda oldukça soğuk ve zifiri karanlık aynı zamanda oldukçada ters bir yerdeyim otostopla bayburta gitmm imkansız,sonra bni otogarda bırakmasını istedim..

o gün yeni birşey öğrendim tabi otostopta yalnış yapmanın nelere mal olacağını bunuda bayburta gitmeye çalışırken kendimi erzurumda bularak tastikledim.erzurumda kalamazdım çünkü dönüşte zaten uğruyacaktım buraya bu nedenle saat 18:30 bayburta 15 tl verip bir bilet aldım..
bu da erzurum otogarından bi görüntü..

21:00 gibi bayburt otogarında buldum kendimi şehir biraz içerde kaldığından ve otobüste olmadığından bayburt ne tarafta diye meşhur sorumu sorup o tarafa doğru..
bu görüntü nedense hoşuma gitti.

yola koyuldum.otogarda bir taksici sni götüreyim istersen dedi paramın oladığını söyledim (zaten amacıma ulaşıp istediğim şehire sonunda varmanın hazını akşam serinliğinde bayburta doğru yürüyerek çıkarmak istiyordum.)o da paran yoksa ne işin var burda - geziyorum parasız gezilirmi dedikten snra kaptırdım(bu da çok hoşumagiden kelimelerden bri:D) aşağıya doğru bi yüz metre yürdükten sonra arkamda bi korna sesi bizm taksici..

atla hadi dedi,sanırım yarın bayram olduğundan olsa gerek eve dönmeye karar vermişti.belki onun değil de bnm ona faydam dokundu eşini ve çocukların bir saat daha erken görmüş oldu kimbilir
şehrin göbeğinde indrdi bni ilk işim yemek yemek deliler gibi açım neredeyse tüm gün meyvelerle ve bir sütle idare ettim.hemen bir dönerciye attım kendimi..

karnımı doyurduktan sonra nasıl olsa bu gece burdayım biraz dolanıp sonra yatacak bir yer bakarım deyip bayburtu gece tabanlamaya başladım ah zavalı mahsum ayaklarım.
burası bayburtun ana caddesi ve meydanı ,saat kulesi.
bayburtun küçük olduğunu söylüyorlardı tabi bunun yaratığı beklenti düşüklüğünden midir şehir bana büyük görünmeye başladı.
hatta bayburt için şöyle dediklerini..
 
duydum eğer otobüsle gidersen sakın ola arka kapıdan inme ön kapıdan in arka kapıdan inersen bayburtun dışına çıkarsın diye:D ..sıçmık işte böyle tezek kokan şakalar yapan bir kaç arkadaşım var:D
bayburt kalesi akşamüstü..
  
bir süre o sokkaksenn bu benim diyerek dolaştıktan sonra ş(imdi dersin kaç sokkak var kardeşim zaten bayburta öyle deme,
sineye çek.çek sineye:D)
polis evinde yer olmadığından öğretmen evini sorup..
  
o yöne doğru kaptırdım..

baya bi yürüdükten ve bir kaç kişiye daha sorduktan sonra çok şükür öğretmen evine atım kendimi..
aşırı yorgunum, çok yorgunum lan,valla.aylardır dolapta beklyen peynir tabağı gibiyim.bi ara yusufelinn bi dağ evinde kalıcaktım arkasından ispire,ordanda erzuruma ve son olarak da bayburta geleceğimi kim bilebilirdi ha! hacıyatmaz.(günlükten alıntı)

sabahı hemen buldum yorgunluğun vermiş olduğu ziyafetlerden biride bu oluyor.sabah kahvaltımı yapıp bayram sabahı erkenden öğretmen evinden.
 çıktım.bayburtaki en büyük düz alan..bayburt stadyumuna ait olsa gerek.

 
terkedilmişliğin hazin öyküsü ha aracın dili olsada iki muhabet sarsa neler kusacak kimbilir,bayram sabahı hangi deli gezer ki bnu karşılaştığım..

 insanların bna fırlatığı bakışlarından anlamişem..kaç bayramı hiç bilmediğin bir şehirde ve gördüğün herkese ii bayramlar deme rahatlığı..

ve garipliğiyle geçirdin.birsüre sonra önümde yüzlerini bile yıkamadan sokağa fırlamış ,fırlamalık yapmak için etrafa bir rakun gibi göz atan çocuklara takıldım.neşelerini çaldım biraz ,bayram şekerimi de aldıktan..

sonra çoruh nehrinn kenarından bayburt içine dğru kaptırdım, bir süre burda oturup dinlendim.sonracağıma daldım rastgele bir sokağa hayırlısı ola diyercesine..
yazann emeğine sağlık renklendirmiş duvarı.

 arka sokaklarda biraz gezdikten sonra çıktam tekrar ana yola yan tarafımda nehir kenarında kapalı bir çay bahçesinden bu görüntüyü gördüm merak sardım atladım çitlerden içeri ve çay bahçesinde..

doladım biraz.nehrin duvarını bayburtun tarihi ve ünüyle renklendirmişler.nehirin bir kenarı boylu boyunca cafe ve restrantlara..

ayrılmış, çok da şukella olmuş ..

 
ahan da bayburt kalesi kim çıkacak şimdi dedim bu kaleye havada oldukça serin başka zaman giderim dedim ama içimdeki arkadaş tatmin olmadı tabi gitmiyorsan o taraflara doğru..

bir yol ala bakalım dedi, kaleye çıkmasanda etrafında mutlaka eski yapılar olmalı diyerek kandırdı..
beni ve o tarafa doğru yürüdüm bu bir hamam olsa gerek içine girmek için bir yol arasamda başarılı olamadım..
  
millet başlamış doğramaya.bir süre yanlarında durup sohbet ettikten sonra bayburt kalesine çıkmann çok zamn alıp almayacını sordum arkadaşta saolsun sana kısa bi yol göstericem 15 dk ya çıkarsın dedi,kandım niye kanarsın ey bülbül..

kısa yol dediği bildiğin ipsiz dağ tırmanışı gerektiren bir yamaç,bnde sabırsızın teki olduğumdan kim dolanacak şimdi deyip başladım tırmanmaya,bir kaç defa sırt çantamın vermiş olduğu ağırlık nedeniyle..

aşağıya doru yuvarlanma tehlikesi geçirsemde sonunda vardım.tabi dediğinde haklıydı..

15 dk da vardım ama bi 30 dk da yere uzanıp nefes almaya.

 çalıştım.bir taraftan soluk soluğa nefes alıyorum bir taraftan akan burnumu silerek kalenn tepe noktasına..

doğru çıkmaya devam ettim.kale de öyle cezbedici tarihi bi yön yok sadece..

etrafındaki surlar kalmış, oldukça karma bir yapı zaten bir kaç uygarlık tarafından eldn geçirilmiş..
  
snde ayakabılarımın altındasın be bayburt, tepeyi iice dolanıp
manzarayı seyir için çok esmeyen iyi bir konum seçip oturdum.
bir süre bişeyler yazıp ayklandım lakin yağmur kendini gösteriyor gibydi..

burası kaleye çıktığım yol inerken burayı tercih etmedim..(neden acaba:)

tabi yayvan yolu kullandım, seke seke inmeye..

başladım,inerken ufak bi kalbalık kurban kesimine girmişti halkaya katılıp seyrae başladım arkadaş kesen tayfadan yüzünn kana bulanmış olması..
gülümsemesine nasıl yansır acaba deyip yanına gidip sohbet ettim bir süre sonra gülümseyen bi kare alıp..

ayrıldım, aşağıya doğru inerken sokaklarn birinde bu arkadaşa rastladım bi arkadaşım vardı kaplumbağa resmi koleksiyonu yapıyordu bu da bnden..
  
artık ayrılama vakti geldi tabi bn bi lavabo bulur bulmaz..
  
bi camiye atım kendimi,çıkışta caminn bahçesinde bir ağacın altındaki bu yapı dikkatimi çekti herkesin birgün uzanacağı sert mi sert bi yatak,geçenlerde bir belgeselde izledim 60 bin dolarlık yatak yapımını son derece rahat görünüyordu çok da alışmamak lazım rahata ey mevlam,,

 gümüşhaneye giden yolu bi kaç kişiye sorduktan sonra bni pavlovun köpeği kadar koşulayan tabeları gördüğümde mutluluk salyası dağıtıyorum..

adeta.sonrasında hastaneye giden bi araç ile şehir çıkışına doğru bulunduğum yere kadar geldim saat 11:00 e geliyordu bayburt gümüşhane arasının bir saat olduğu bilinci hertürlü giderim düşüncesiyle birleşince,çantayı yana atıp bi çikolata çıkarıp kaldırıma oturdum kalemi de çıkarıp bişeyler karalamaya başladım ,arada da geçen araçlara el kaldırıyorum tınlıyan yok efendim,
tabi olmaz sn paşalar gibi otur keyfine bak yazı yaz, arada da el kaldır,
(bu cümleyi noktalarken)..
 
hiç tahmin etmezdim ama bi araç durdu böyle pat diye duran araçlarada kılanıyorum bazen..bi pislik vardır bunda kaygısı yaşıyorum anlıyacağınız.tabi polis olduğunu öğrenince rahatlıyorum, yaylıyorum :D çantayı bi tarafa makinayı bi tarafa atıp..

erzurumda polismiş kendisi artvin orman mühendisliği mezunu, bitirip iş bulamaynca polis olmaya karar vermiş, şuanda bayram vesilesiyle gümüşhanede ikamet eden ailesinn yanına..

gidiyormuş.bazen düşünüyorumda diğer insanlardan dahamı güvenli yolculuk yapıyorum ne, araçlarına bindiklerimin neredeyse yarısı polis :D
yol boyunca sohbet ettik naparsın dedi gezerim deyince..
şurda bi tarihi türbe var oraya da gidelim istersen deyip güüş hane yolu üzerinde ki seydi baba türbesinde..

durduk, o bi sigara yaktı bnde türbeyi dolandım bi dua edip çıktık,ordan geçen bi ilköğretim öğrencisi arkadaşada bu pozu çektirip,almasada biraz harçlık cebine sıkıştırıp devam..

devam ettik,gümüşhaneye vardığımzda kendisine teşekür ettikten sonra inip merkeze koşturmaya başladım, kumbarasındaki parayı merak eden sümüklü veled edasında..
  
şuana kadar türkiyede gördüğüm en güzel en estetik yanlısı bay-bayan wc.yani nasıl desem beklenmedik yerden çıkan final sorusu gibi..

hiç değişmeseydik üzerimizdeki çocuk mahsumiyeti kostümünü çıkamadan..(FKH)
 
meşhur gümüşhane evleri,çok tatlı bir park ve cafe gerçekten..

gümüşhaneden pek bi elektrik alamadım nedense ,kalasım kalmadı anlıyacağınız..

satranç oynayanlara ve oyununa büyük bi hayranlık duyarım öyleki satranç kurallarını hayat felsefemi şekilendirmede trafik işaretleri gibi kulanırım ama gel gelelim..
oynamayı beceremm.burayı bitlisin merkezine benzetim gariptir.öyle pek düz bi alan yok engebeli şehrin geneli..

ayaklarımı yürütmeye devam ettim,uzaktan farkedip yanlarına yanaştım bayram dolayısıyla terkedilmişliğin acısı vardı sanki..

 yüzlerinde.makinamı yiyecek bişey sanıp ona doğru fırladılar sevimli keratalar..

sokaklarda gezinip durdum..aynı zamanda da..geceyi burda geçirip geçirmesmi diye düşünüyorum..

bu yoldan yürüdüm baya yukarı doğru bakalım kısmetimize ne çıkar diye bişey çıkmadı.tekrar indim budur hikayem..
 
bu evin önünden geçerken bi resmini çekim dedim makinayı açtım tam çekiyorum pil bitti,çıkardım pileri yerlerini değiştirip tekrar koydum nıç(yok).indim pil alıp geri geldim çektim,yalnız sadece ev değil tarihi olan arabaya da dikkat 68 anadol..

evin fotoğrafını çektim kapıdaki motifler dikatimi çekti tam kapıyı çekiyorken bu tatlı bayan belirdi hiç te bozmadı gülümsedi bastım o an deklanşore.
biraz sohbet etik kendisi istanbulda bi bankanın genel müdürüymüş burda anne ve babasını ziyerete gelmiş bayram bahanesiyle..
aşağıya inerken bi abiye adres sordum kndiside evin fotoğrafını çekerken beni görmüş meğer abi..

kapıda beliren bayanın babası ve evin asıl sahibi, birsüre ayakta sohbet ettikten sonra bni dükanına davet etti bi saniye dedim geliyorum aklıma bi fikir geldi açtım yukarıya doğru çıkarken bi börekçi görmüştüm ikimizede kıymalı börek ve ayran alıp..

abinn mekanına vardım.aman allahım bu da nesi acaip bi dükkan her ne ararsan var bi ikinci el koleksiyoncu atolyesi gibi.
erdem abi 70 lerde fotoğrafçılıkla uğraşmış,babası bir dönem millet vekiliği yapmış gümüşhanenin en köklü ailelerinden biri.ahan da budur dedim sincabı deliğinde kıskıvrak yakalamış gibi sevindim hem tarihi bilgi alacağım hemde biriktirmiş olduğu antika eşyalara bol bol bakabilecektim.böreklerimizi yerken bir yandan da sohbet etmeye koyulduk..

bu gençliği fotoğrafçı olduğu o dönemde verdiği pozdan beli oluyor sanırım..

bu da şuan ki hali pozu değişmemiş ama kendisi annemin bir zamanlar yaptığı kekin tadı kadar değişime uğramış..

sohbet ettikten sonra kalkıp yerini dolaşmaya başladık emekliye ayrıldıktan sonra burada zaman geçirmeye başlamış.
körüklü fotoğraf makinası, şu siyah perdenin altına girilip fotoğraf çekilen türden..

bunlarda baskı makinaları, vay anasını diyesim var. vay anasını bee !.
şak diye basıp şuk diye anında resmi alan ulaşılmaz görünme isteği içerisinde olan zamane gençliği sizedir sitemim..

her yer makina nerdeyse..
arkadakii resimdeki amcada milletvekiliği yapmış babası..

evet bu da bir fotoğraf makinası ve kendisi 180 derece çekim yapabiliyor bir poz çekebilme erdemine vardım.makinayı kurup denklaşöre bastığınızda mercek bi baştan başlayıp tüm alanı tarıyor.gerçekten çok nadir bir makine..

varsayıyorum..
tüm brikimini bir yığın yapsan ve bir zar atmayla kaybedip bir gram üzüntü duymasan olur mu hiç?

bi garip adam televizyon neden yan tarafta dimi karşıda ayna varda ondan şu anda kumandayla kanal arıyor..

ikinci kattan bi görüntü..
ikinci katta bir diğer oda..


 bayrakların asılı olduğu yer ve ahşaptan yapılma olan üst kat ona ait..

kendisiyle bir süre daha oturup bir kahvesinide içtikten sonra ordan ayrılıp meşhur gümüşhane evlerini bulmak için sokkak aralarına daldım.
bir süre dolandım gümüşhane sokaklarında

nedense gümüşhaneye pek ısınamadım ve geceyi başka bir yerde geçirmek üzere kelkite doğru yola..
koyuldum, arkamdan ısrarlı bir şekilde korna çalıp nereye gittiğimi soran kelkit dolmuşçusuna mağlup olup 
5 tl karşılığı..

kelkite kadar gitim,havanın kararmasına az kalmıştı biraz yürüdükten sonra ilerdeki petrol ofisinn lavabosuna atım..

kendimi..azıcık yürim dedim geçen bi traktörü durdurup bir kaç km re ötedeki dönüşe ..
kadar gittim ve..

başladım burda beklemeye havada oldukça soğumuştu bulunduğum yerde bir mahkum gbi aşağı yukarı git gel yapıyor,arada da geçen araçlara el kaldırıyordum. mutlak bulurum bir araç dedim olmasada kelkitte geçirecektim geceyi..

 tam burda beklerken iki rütbeli asker gelip fotoğraf makinamı elimden alıp bizimle birliğe kadar gelmen gerkiyor deyince neye uğradığımı şaşırdım, hayırdır neoldu deyince meğersem yalnışlıkla bi askeri birliğin fotoğrafını çekmişim bn etrafı çekiyorm sanıyorm tabi,
öğretmen olduğumu söylyip makinamı açıp resimleri gösterdim daha snra kimlik kartımı da gösterince biraz daha hoşgörülü davranmaya başladılar ama bir türlü bu şekilde seyahat etmem kafalarına yatmadı bi bit yeniği aradılar sanki .bu arada telsizden kimliğimn doruluğunu denetleyip bir kaç fotoğrafı silmemi istedikten sonra bi yalnışlık olduğunu söyleyip özür dileyip ayrıldılar..

 yapılan baskından hemen sonra erzincana giden bi araç durdurmayı başarmıştım,arka tarafta yerimi alıp..

akşama doğru erzincana gitmenin hazını yaşamaya başladım ,erzincandan sonra tunceliye gidecektim tabi bi aksilik çıkmasaydı..

erzincana vardığım an açlığımı kapatıp birazda dinlenmek için hemen açık olan bir lokantaya daldım.

yemeği yedik çok yorgundum ama şöyle gece vakti erzincanı gezeyim biraz dedim.kaldırımdaki ışıklara bayıldım..

erzincanda bir çok yeri tatlı bir şekilde ışıklandırmaları çok hoş bi görüntü vermiş etrafa.ana caddeleri gezip bi giyim mağazasında üç beş kıyafet denedikten sonra onları beğenmeme rağmen yanımda yük yapmak istemeyip almaktan vazgeçip uyumak için öğretmen evine doğru..