2 Ağustos 2012 Perşembe

doğu karadeniz.a


başlangıçların son bulduğu sonların başladığı yerden başlayalım bu defa leydim.ufak bi karadeniz turu yapalım mı dedim olur dedi bak dağ bayır çıkıcaz ,yeri gelicek saatlerce yürüyecez yeri gelicek yatıcak yer bulamıyıcaz,snickers yiye yiye imanımız gevricek birader desemde bizimkisi buna sadece alaycı bir tebesümle cevap verdi ve bu onun son görüntüleri oldu:)(son gülüşü falan).ilk gün bulunduğumuz beldeden cuma akşama doğru ayrılarak geceyi artvinde bi arkadaşın evinde geçirdik tüm hazırlığımızı yapıp eksiklerimizide artvinden tamamladıktan sonra sabah erkenden borçkaya gitmek üzere yola koyulduk..
 
artvinden aşağı öğrenci servisi ile indik şimdi artvini bilmeyen arkadaşlar ne lan bu asansörmü mübarek indik falan der, bir kitap kadar sesiz oluyorum ve burayı tercih etmeyin diyorum bir kilise çanı haykırışıyla onlara. hadi bismillah der derviş ve yürümeye başlarız bir süre yürüdükten sonra tünele girdik ben otostopa devam ettim bizmkisi yine gülüyor ya allah aşkına tünelde araç mı durur?aşağıdaki fotoğraf ona verdiğim bir kapak eğer yol boyunca bnden alacağı bu kapakları toplarsa bir hayrı dokunur insanlara..

 
duran artvinli iki gençti hopaya gidiyorlarmış bizi türist sanıp durmuşlar valla ayıp bee yani türk olduğumuz bilseler durmuyacaklar nyse bnde türist ayağına yatarım bndan sonra:).borçkaya kadar getirdiler soalsunlar nasıl atık kendimizi biliyormusunuz arabadan adamlar rali yapıyorlar adeta yani bi kaç uzvum olsa onlarlada bi yerlere tutunacaktım araçta da son ses müzik gelinceye kadar bi parça bırakmadılarki sonuna kadar çalsın habire değiştir babam,bizi geçtim bi teybe böyle zülm yapılırmı kardeşim..
onlardan ayrılıp borçkanın merkezine doğru yürümeye..

 
koyulduk burdaki amacımız borçka karagölü görmek ve orda bir gece geçirdikten sonra eğer gidebilirsek endemik bitkilerin bulunduğu ve biyosfer alanı kabul edilen maçahale gitmek tabi biz kendi aramızda sohbet ederken 6 saat falan sürüyorsa yürüyerek gideriz gibisinden bi fikri kabul görüyoruz tabi ne nerde ve ne kadar sürüyor bunlar hakkında en ufak bi fikrimiz yok merkezde bi kaç kişiye sorucaz işte..


 merkezde biz avare avare sağa sola bakınırken bi abi yaklaşıyor ve slm veriyor hayırdır gençler yolculuk nereye diye.karagöle gideceğimizi söylüyoruz bn baktım bugün sis var yarın çıkın isterseniz diyor belli buralı değil giyim kuşam yolda olduğunu gösteriyor ve alıyor eline defi başlıyor anlatmaya; meğer orhan abim bir bisiklet gezgini ve fırsat buldukça bisikletiyle gerek yalnız gerekse arkadaş
larıyla türkiyeyi tur tur parça parça geziyor.alıyor herşeyini yanına öyle ki googledan çıkacağı tepelerin eğimini bile kaydediyor telfonuna internetnde sürekli hava durumunu takip ediyor bizde nerdeee, bi sorsan bi haftalık tura çıkmaya karar verdik hemde doğu karadeniz gibi bi yerde açıp baktın aga bu nedir ne değildir hava açık mı yoksa ağzına mı sıçacak diye tövbe.nıç.(bunu annem çok kullanır)
orhan abiyle bir süre sohbet etikten ve gideceğimiz borçka karagöl hakkında emin bir yol tarifi aldıktan sonra kendisiyle vedalaşıp ayrılıyoruz.bu da onun internet adresi
 http://bisikletgezgini.blogspot.com/2012/09/22-23-gun-hopa-karagol.html
 
ilçeden ayrılmadan önce gece konaklayacağımız ve uzun süre yürüyeceğimize sebep ekmek ve su stokluyoruz çntya zaten çantayı öyle doldurup boğaz sıkarcasına sıkmışımki efendim bi açtımı; herşey nar taneleri gibi dağılıyor etrafa. yol ayrımından kaptırıyoruz bir araç duruyor ve bizi karagöl yol ayrımına kadar götüryor bundan sonra tavanlara kuvet kardeşim diyorum tabi tabelada yazan km leri görünce bune hacı bu yol yürümeyle bitermi diye bi tartışmaya dalıyor bir yadan da hafiften yürüyoruz geçen bir kaç araba dan sonra..
 
karagöle gitmeye çalışan(!) emekli bir çift duruyor daha araçtan iner inmez birbiriyle tartışmaları,şakalaşmaları gülüşmeleri beni etkiliyor.araca binip öğetmen olduğumuzu ve karagöle gideceğimizi söylüyoruz tabi onlarda oraya gitiğini ve bizide oraya bırakacaklarını söylüyorlar.tatlı bir sohbet alıyor arabada bizi.ikili çok tatlı gerçekten bi komedi dizisinden fırlamış gibiler,sürekli birbirlerine takılıyorlar o yol ordan diyor dieri yok burdan o şu doğru diyor öteki atlıyor hayır şu doğru diye sonra arkada bizde gülüşmeler..
 
ablam yolda aldığı kirazlardan uzatıyor bize ben yumuluyorm tabi hint gurusu felsefesiyle yemek buldun dal dayak buıldun kaç.ee paşam karagöle direk araba bulduk neşeli bir çift ile sohbet ede ede bir yandan da kraz yiyiyorum keyfim yernde garii..arada durup 3-5 dk a manzarayı izleyip tekrar devam ediyoruz..


abim elektirik mühendisiymiş meğer bunu bilmeyen ben abi sen den baya olumlu elektrik alıyorum der demez ablam yapıştırıyor tabi trafo gibi adamdır benim kocam diye.işten gelince evdeki herşeyi şarz ediyor diye aklayip gülümsüyor..
herşey böyle güzel giderken biz baya gidiyoruz ,biz yolu bilmiyoruz tabi nasıl olsa onlar borçkalı onlar biliyordurun rahatlığı var üzerimizde,sıcak bi günde klimalı b
i odaya girip oturuşun rahatlığıdır bu hafız,derken karşıdan gelen yol üzerinde düşen kayaları yoldan atmak için duran bir araca yardım etmek için bizde durup bi el atalım diyoruz o sırada bizim tayip şans eseri soruyor diğer abiye bu karagöle daha ne kadar var diye.adam siz karagölü baya geçmişiniz 5-6 km ilerisi maçahel diyor karagöl baya arkada kaldı demez mi..(işte bu sıcaktan bunalıp klimalı odaya vardım derken elektirklerin kesilip dımdızlak kaldığın andır)


bn abiye bakıyorum üç numaralı bakışımla abi siz yolu bilmiyormuydunuz -hayır ya abla -o da bilmiyor deyince hani siz borçkalıydınız dedim borçkalıyız ama istanbulda oturuyoruz deyince bn bukelamun gibi koltuğun rengini alıyorum.görünmez olmak istiyorum.tabi araca binip dönmeye başlıyoruz derken bizm tayip abi madem maçehale bu kadar yaklaştık ilk maçahale gidelim istersen diyor ne dersin derken bn düşünmeye başlıyorum araçta dönüşü almış oluyor sonra tamm diyorum ve bizimkilere çok teşekkür edip izin isteyip araçtan iniyoruz bi ara abi sizi isterseniz köye kadar bırakayım desede biz bunu nazikçe geri çevirip yavaş yavaş yürürüz diyoruz..
 
başlıyoruz yürümeye.neyseki abi bizi baya çıkartmış bundan sonraki yolumuzda çok yokuş kalmamış.maçahel tarafından gelen abinin söylediğine göre çok yolumuz kalmamış olmalı söylediği diğer bir şeyde orda 6 köy olduğuydu ve bu köylerin birbirine çok yakın mesafelerde oldunu söylemişti, lakin biz yaklaşık iki saat dağ bayır yürümemize rağmen insana ait herhangi bir şeye rastlamamıştık o abiyi sevgi dolu söz öbekleriyle anıyoruz onu sürekli özne yapıp yüklemde bitiriyoruz olayı..arada dinlenip tepeden akan ırmaklardan su içiyor elimizi yüzümüzü yıkıyoruz.pek arabada geçmiyor zaten bi saatlk süre içerisinde sanırım iki araç geçti onlarda tıka basa doluydu.

 derken bir araç durdurmayı başarıyoruz yanlız araçtan inenleri görünce gözlerime inanamyorum otostop tarihimce(zannedersin 50 yıl olmuş arkadaş ne bu abartı ne bu şuursuz kalabalık) ilk defa bayanın kullandığı bir araba durduruyorum efendim.çok sıcak bi ikili ayşe gürcistanda türizm acentasında çalışıyor dido ise yani bizim duyduğumuz takma ismi ile borçkada sınıf öğretmenliği yapıyor, bizimde öğretmen olduğumuzu ve maçehali görmek için şavşatan yol çıktığımızı söylüyoruz onlarda maçahelde bulunan camili köyünden..


 bizim için arkakoltuktaki malzemeleri çıkarıp arkaya yerleştiriyorlar yalnız şunu söylemeliyim ki onlar duymasın araçları çok dağınıktı bunu söylediğimde bna şakayla karışık bya kızdılar kabullenmediler bi türlü böyle bayan arabası mı olur dedim efendim.yumurta kolisini kucağıma alıp yola koyuluyoruz sohbet ederken burda görülmesi gereken yerler hakkında da bilgi almaya çalışıyoruz, bunu gittiğim
her yerde tanıştığım insanlarla yaparım sizi tahmin edemiyeceğiniz yerlere götürür deneyin.(iç ses, denemeyin)derken camili köyünün aşağısında yaklaşık 2 saatlik bir yürümeyle ulaşabileceğimiz ve türkiye sıralamasında olan bir şelladen bahsediyorlar biz tayiple hemen göz göze geliyoruz gözlerimiz ışıldıyor türkiye sıralamasında bir şelale mi tamm gideriz diyoruz.yola devam ederken bi ara gözüme sol tarafta kepçeye benzyen yalnız üzerinde ambulans yazan birşey takılıyor durabilirmiyiz diyorum ve atlıyorum araçtan,bu ne hafız bunu çekmeliyim bn ilk defa böyle bir ambulans aracı görüyorum artık siz hesap edin ey müslimler buraya nasıl kar yağdığını..

 yaklaşık bi 20 dklık yolcuktan sonra ayşelirn evine vardık.eve aldıkları malzemeleri taşımalarına yardım ediyoruz etrafımız tamamıyla göz alabildiğince yeşilin her tonunu üzerinde barındıran dağlar ve masmavi bulutlarla çevrili bir yere geliyoruz. babası evin dışında birşeylerle uğraşıyor.elinde tutuğu meyve sepeti tamamıyla ağaçtan yapılmış. ağaç kabuğu ve dalardan oluşmuş kesinlikle farklı bir malzeme kullanılmamış oldukça zahmetli bir emeğin sonucu tatlı bir taşıma sepeti.

bu arada bizi terasa oturmaya davet ediyorlar daha sonra yemeğe kalmamız için ısrar ediyorlar biz bunu ne kadar red etsekte(valla bak:) samimiyetleri ve sıcak tavırları onları geri çevirmemizin önüne geçiyor.yemek hazırlanıncaya kadar ayşe bize evi gezdiriyor ve terastan görünen çevre köyleri tanıtıyor.o kadar sıcaklar ki yemeği sofraya berber geitrip kaldırdık hatta bi ara bn bulaşıklara falan geçim dedim şaka
yaptım tabi onlarda bırakmadılar beni bıraksalardı halim perişandı:).karnımızı bir güzel doyurduktan sonra saat de 13.00 a geliyordu bzim için ayrılma vakti dha şelaleye gidicez ve gece nerde konaklayacağımızda meçhul ki çadırımız yanımızda tabi nerde akşam orda sabah mantığındayız bu saatten sonra.bizi araçla ilerdeki bir kısa yol sapağına kadar bırakıyorlar teşekür edip aşağıya doğru kaptırmaya başlıyoruz..

 ahanda burası ayşelrin terasından maçahel,aşağıdaki yerleşim yeri camili köyünün merkezi daha oraya inicez..


 bunlar camili köyünden bir kaç ev, gerçekten çok güzeller evlerin gördüğü manzara daha da bi güzel desem abartmış olmam kendinizi ..şöyle iki dklığına böyle bir evin terasında elinizde çayınızla göz alabildiğince yeşiliği barındıran bir manzarada temiz havayı içinize çekerken hayal edin insan burda yaşlanır mı be güzelim..

















bi 20 dka taşlı bir patikadan köye inmeyi başardık lakin kimseler yok gibi çevrede.yolda gördüğümüz çalışan,yürüyen,oturan, tarlası süren herkese slm veriyoruz derviş. hem bizde bu bahaneyle o ağır sırt çantalarının altından az da olsa kaçıp soluklanmış oluyoruz.bi dayıya yol tarifi sorduk olabildğince şelalenin doğru yolunu ve süresini öğrenmeye çalışıtoruz lakin kimsenin dediği bir diğerine uymuyor.
o ne şelaleymiş arkadaş evet orda bir şelale var diyorlar ama kimsi 1,5 saate kimisi 2,5 saate yürüyerek ancak gidersinizkimisi peh diyor gidemezsiniz,kaybolursunuz, tabi böyle deyince bizim iyice kafamız atıyor ve şelale bize daha bir cazip hale geliyor biz en kötü ihtimale akşama bile şelaleye varsak çadırımızı orda kurar yatarızın hesabını yapıyoruz çünkü bu ormanın içerisinden geri dönmek hem tehlikeli hemde çok yorucu olacaktır tehlikeli olacaktır çünkü türkiyenin en yoğun ayı bulunduran bölgesindeyiz yorucu olmasıda yaklaşık 5 saatlik bir git gel ki bu sırtımızda 25 kg lık çantalarla..karşılaştığımız tarlada çalışan yaşlı bir amcada ben burda doğdum lakin hiç gitmedim oraya siz gidinde görün deyip başını eğip işine devam etmesinden oldukça etkilendi..







köyü ikiye ayıran dereyi geçip karşıya vardığımızda bi misafir ve konaklama evi görüyoruz burası çevreye gelen yerli ve yabancı turistleri ağırlamak için yapılımış pansiyon otel ve dışarda bi restorantan oluşuyor. ayşe ordan biri ile bizim için görüşmüştü ve bize onu bulun size hem şelalenin yönü hakkında hemde diğer konularda yardımcı olacağını söylemişti lakin vardığımızda arkadaş yeni gelen kalabalık bir yerli kafileyle ilgileniyordu bizde çantalarımızı oraya bırakıp biraz dinlenelm dedik.tayip yorulmuş olsa gerek olduğu yerde çöktü çantaların dibine bnde etrafa şöyle bi göz atayım dedim..

bu sırada uzaktan arıların dibinde olan bi adam gözüme ilşti korumasıda yoktu fakat arıların dibindeydi yani arıları karşıdan göreiliyordum, aga bu ne ayaktır diye ufak ufak yanaşmaya başladım meğer dışardan gelen kişilerin ki burası kafkas yani acı balıyla meşhurdur kilosunun 800 tl olduğu bal bile var burda zaten öyle kaşıkla ekmeğ sürim götürim derviş olayı yok bi iki kaşıktan fazlası kötü
sonuçlar doğuruyormuş sadece tedavi amaçlı alınıyor ve oldukça faydalı bir bal isviçreli bilim adamları gibi açıklama yaptım be.şindik demem oki nerde kaldığımı unutum arkadaş bunun için geldiğim yeri tekrar okumam gerekecek çok pis çenem düştü.evet dışardan gelen kişilerin balın nasıl gerçekleştiğii görmes için yapılmış bir tarafı camdan kovan.yani hafız ortada cam var ,cam var ama cam olmasına karşın şu aşağıda vermiş olduğum artistik pozdan ötürü birisi kolumdan soktu bir ikiside yüzüme belirdi lakin bn aşağıya doru nasıl koştum bilmelisiniz..


bizim pansiyondaki elemanın işinin biteceği yoktu saat de 14.00 a geliyordu eğer bi şelale varsa ona varmalı ve hava kararmadan da en azından insanların bulunduğu bir yere kendizi atmalıydık.eleman bize yolu tam olarak tarif etti ve 2 saate varırsınız deyince baya rahatladık ve eyvallah deyip çantalarımızı sırtlayıp yolumuza koyulduk..

yaklaşık bi yarım saat durmaksızın yokuş çıktık yolda oldukça bozuk ,taşlar ayakkabımızı delip ayağımıza saplanıyor sanki,arada gördğümüz bi kaç kişiye de şelaleyi sorduk lakin süre hiç değişmiyor her gördümüz eleman vardığımız mesafeden iki saate anca varırsınız diyor sırtımızda o ağırlıklarla nasıl sövüyoruz bi bilseniz.

bu su gücüyle çalışan bir değirmen(su değirmeni işte!ne diye açıklama yapıyorsam:) burda yaklaşık bi 5 dk mola verdik elimizi yüzümüzü yıkadık su içtik ve devam ettik ilerde bi köy olduğunu daha söylediler son camiden sola sapıp kaptırın dediler..

bu taşmıdır dinazor yumurtasımıdır bi anlam veremedik?işi gücü bıraktık bu taş üzerine abuk sabuk muhabetlere girdik..

 1,5 ssatlik bi yokuşlu yürüyüşün ardından şelaleye vardık demek isterdim gerçekten ama sadece camiye vardık nerde lan bu şelale diye bağırıyoruz arada zaten etrafımız ormanlık alan pek kimsede yok tam böyle içini dökmelik terapi kuyuları gibi.kız arkadaşından mı ayrıldın gel burda bağıra bağıra ağla valla..camide bir süre mola verdik bn bi camiye girim dedim baktım kimse yok o an aklıma bişey geld
i tayip çantaları getir dedim camiye saklıcaz sonra geri gelir alırız gece varırsakda çadırı buraya kurarız oldukça uygun bi yer hem suyumuz hemde tuvaletimiz var.çantaları ikinci kata çıkardım o an gözüme bi tabut ilişti içine mi koysam diye bian aklımdan geçmedi değil hangi akli dengesi yerinde durduk yere tabutun içine bakarki diye düşündüm hayata burda bulunmaz gelip üşenmeden bakıp bunları gören adamada anasının ak sütü gibi helal olsun büyük bir başarıdır bu efendim abi bunlar on saniyelik bir düşüncewden ibaretti yan tarafta bulunan cami halılarının altına zulaladım ve çıktım.saat 15.30 ya geliyordu kan ter içinde kalmştık tişörtleri falan çıkartıp elimizi yüzümüzü iyiyce bi yıkayıp soğumaya çalıştık çantadan ikişer tane snecker çıkartıp yedik yaklaşık bi yarım saat dinlendikten sonra hazırız birader şimdi kim tutar bizi çantalarımızda yok bulucaz lan seni şelale diye tepeye doğru yardırmaya başladık.
 camini hemen yukarısındaki bir okul bu okulun tam olarak nerde yapıldığını ve ne kadar içerde olduğunu bi bilseiniz gözlerinize inanamazsınız ki tarihide bi çok şey anlatıyor arka tarafta öğrencilerin oturmaları için tathtadan banklar ypılmış onlarda kurumuş mısır kabukları ile örtülerek yumuşutalmaya çalışılmış.şuandan itibaren yolumuzda insana ait bir yapı yok saat 4 diyoruz eğer saat altıya kadar hızlı bir tempoda yürüyücez bize bu yoldan hiç sapmazsanız bulursunuz dediler eğer saat alıya kadar bulamazsak geri dönücez diye anlaştık aksi takdirde geceye kalıcaktık buda ayıların bu gecelik misafirperliğini görebileeğiiz demekti.

bundan sonrası tabanlara kuvet demekti sürekli bi yerleri çıkıyor ve dönüyoruz.zaten 50 mtre ilerimizi göremiyoruz bize güç veren diğer bir şeyde bu olsa gerek şu dönşten sonra şu dönüşten sonra diye diye gaz veriyoruz kendimize..
o kadar güzel yollardan geçiyoruz ki tarif edilmesi ve güzeliğinin resmedilmesi imkansız insan mutlaka buralara gelmeli bir süre doğaya bırakmalı kendini daha önce söylediğim gibi artvin muhteşem yeşiliğiyle türkiyenin en mahrum bölgesi fakat..
















maçahel çok daha farklı biryer ve biyosfer alanı olmayı her yönüyle hak ediyor daha önce gördüğüm hiçbir yere benzemiyor etrafınız okadar farklı çeşite bitki türleriyle çevrili ki kendinizi belgrad ormanlarında yürüyüşe çıkmış,her an otlakların arasından bir kaplan belirivericekmiş gibi hissetiriyor..yani ben bu kanıya bi ara baya kaptırdım kendimi ayı yı bi yana bırakıp abi buralarda kaplan olması
n sakın diye arkadaşında kafasının bulanıklaşamasına yol açıyorum, bir bilgenin dediği gibi 'insanlar korkularını başkalarına sıçratarak rahatlar' doğru demiş amcam..tabi sürekli evde belgesel izlememinde bunda payı büyük yan odadan bile aslan-kaplan çıkacak izlenimine kapılmaya başladım nevroza bir gidişat olmadan durduralım hafız..dur diyelim bu duruma efendi.

yürü ya kulum demiş rabbim yürüyoruz yolda da ne bulsak yiyiyoruz ,sanırım bu sezon bu yoldan şellaleye ilk gidenler biz olduğumuz için yolda koparılmamaış dağ çileklerinide biz helak ediyoruz.





 
bu ağacın üstünde bulununan kafkas kara kovan balı , ayılar erişemein diye baya yükseğe konuluyor.zaten yol süresince her tarafta sağlı solu dizilmiş arı kovanları var içlerinden geçerken baya bi tedirgin ve dualarla yol alıyorum siz bilmezsiniz bu arı milletini biri size bulaştımı sakın bi el kol hareketi yapmayın valla bütün aşiret toplanıyor başınıza



yaklaşık bir saat yürümemize rağmen herhangi bir şellaleye veya benzeri bir şeye rastlamadık takip ettiğimz patika yolda bir dağa denk geldi ve yol bitti sanırım ya biz kaybolduk yada şelaleyi kaybetik ama imkanı yok büyük bir şelalenin gözümüzden kaçması acaba küçük birşeyde bu halkı mı çok abartıyor sonuçta bizde buraya gelmeden önce böyle bir şelale duymamıştık zaten amacımız sadsece maçaheli g
örmekti şelaleden hiç haberimiz yokt bi bir hurefmi yoksa tayip diyorum daha önce giden kimse olmadı mı yoksa burayayada az önce dediğim gibi çok ufak bişeydi de biz umursamayıp geçtik mi?arkadaşla çıldırmak üzereyiz yolun bittiği yerde durduk çıkarımlar yapıyoruz yaklaşık 3 saatir bu şellale için yürüyoruz.tayip ben bunu bulmadan dönmeyecem diyor taktı psikopat şelaleye,saat 6 ya geliyor hava kararmaya başladı ve daha çantaları bıraktığımız yere dönmek içinde 1 saatlik youmuz var bunuda hesaba katmamız gerekiyor yanımızda fener benzeri brşeyde yok eğer karanlığa kalırsak bu ıssız ormanda sakata geliriz hacı.her türlü patika yoldan geçtik derelerin içinden geçtik üstünden atladık nıç.bulamadık şelaleyi,versin geri dönmeye başlıyoruz lakin nasıl sövüyoruz elinden oyuncağı alınan çocukların haykırışı gibi ormanda bağıra bağıra geri geliyoruz. yaklaşık bi 20-30 adım geldikten sonra tayipin gözüne bişey takılıyor suyun dökülebileceği bir uçurum,zaten baya yukardayız sonra ona bi göz atalım derken biraz içerlere dalıyoruz ve karşımızda şelale meğer biz şelalayi baya geçmişiz gürcistan sınırına girmişiz arkadaş düşünüyorumda allahtan yol bitti yoksa biz aklı kıt dervişler kimbilir nereye gidecektik..



 ahanda maral şelalesi.. 


ama şelale gerçekten görülmeye değer devasa bişey şuana kadar gördüklerim arasında en büyüğü sadece gürültüsü bile insanı korkutuyor resimde gördüğünüz gibi biz şelalelin döküldüğü yerin baya arkasına gitmişz arkadaş orman o kadar sık ki bilmeyen birinin görmesinin imkanı yok bize de yolu takip edin karşınıza çıkar dediler onun rahatlığı var tabi.tayibe yukarda bekle diyorum ben aşağı inicem bi yo
l var aşağıya doğru sormayın gitsin direk ipsiz dağdan indim diyeilirim bazı yerler o kadar dik ki düz tahta merdiven koymuş abiler.15 dk sonra alta vardım aman tanrım bu da ne böyle ama şunu itiraf etmeliyim ki şelalenin altına geçtiğimde gerçekten tüylerim diken diken oldu beni bir ürpeti bir korku aldı aşağısı daha bi yeşil boyuma denk otlakların bitkilerin içinden geçiyorsun çevrede düzlükte var en yakın yerleşim yeri bi saatlik yürüme yoldan sonra arkaşım ise yaklaşık 100 mtre yukarda deli bişey olsa bu..
resimde şelalenin döküldüğü yerde bulunan küçük yeşil arkadaş benim bu size şelalenin büyüklüğü hakkında bi bilgi verebilir en azından.

 yaklaşık bi yarım saat burda takıldık ne kadar mutlu olduğumuz anlatamam öğleden beridir bu şelale için yoldayız imanımız gevredi buluncaya kadar,bağırıyoruz,çağırıyoruz,gülüyoruz çocuklar gibi şendik derler ya ahanda öyleydik işte.şendik şen.keyfimiz yerine gelmiş tüm yorgunluğumuz uçmuştu bi anda..
 hava kararmaya başlamadan olabildiğince kısa sürede tadını çıkarıp ordan ayrılmaya başlıyoruz ikimizde şelalenin altına inip içine girdik tabi dizlerimize kadar zaten şelaleye yaklaşmadan sırıl sıklam oluyorsunuz.sonradan öğrendim ki boyu 69 metreymiş türkiyedeki en büyük şelale ise 76 mtre yükseklikteki kayseride bulunan kapuzbaşı şelalesi,sonra dünyanın en büyük şelalasi ne kadar yüksek diye neten bi bakim dedim inanamıyacaksınız Venezüella daki 976 metre yüksekliğindeki angels'miş.69 metre bu kadar devasa geldiyse bize onu hayal etmesi bile içimi ürpertiyor..
aşağıda interneten bi görüntü..(angels şelalesi)


şelaleden ayrıldıktan sonra artık yokuş kalmadığı için koşarak yarım saate eşyalarımızı sakladığımız camiye geldik.dikatimizi camiye hiç kimsenin gelmemesi çekmişti namaz vakitlerinde de kimse uğramıyordu ki bn çadır kurmakatansa caminin içinde yatma taklifini tayibe sundum oda kabul etti,kapalı bi yerde halıların üzerinde güvende ve sıcakta yatmak varken kim çadırda yatar ki.üstümüzü başımızı değ
itşrip b ian önce deli gibi aç olan karnımızı doyurmak için bi masa kurduk yada yaptık diyelim etraftaki kırık tahtaları bi araya getirerek bi masa elde ettik.ateş yakıp çorba ve sıcak bişeyler içmek için su ısıtmaya başladık ton balığı konservelrimizi biraz ısıtık ve böylelikle karnımızıda doyurmuş olduk.havada artık kararmıştı.bir süre dışarda sıcak çorbalarımızı içip sohbet ettik.bu arada havanın kararmasıyla etrafımızı ateş böcekleri sarmıştı adeta yıldızların yerde ışıldaması gibiydi nerye bakarsanız bakın zifiri karanlığın içerisnde sürekli yanıp sönen ve etrafı mükemel bir görüntüye çeviren irili ufaklı ateş böceklerini görüyordunuz.ne yazık ki bunu kameraya almaya çalışsamda bnim dandik makinam hiçbirşey elde edemedi,ağzını burnunu kırdığım.


 gece 22.00 gibi caminin ikinci katında ben bi köşede tayip başka bir köşede tulumları serip yatık.sabah 6.00 gibi kalkıp eşyalarımızı toparlayıp etrafıda temiz bırakmaya özen göstererek sabah kahvaltısı için burçakları elimize alarak camili köyüne doğru ilerleme yola koyulduk.
 
maçahel yaylası ve köylerinden sabahın erken saatlerinden bi görüntü aşağıdaki köye inip ordan borçka karagöle doğrı yürümeye devam edicez tabi bi araç denk gelmez ise halimiz perişan çünkü gelirken indiğmiz o yoların bide çıkışı olacak ki bunu düşünmek bile istemiyorum.
 1,5 saat yürüdükten sonra camili köyüne vardık orda çantaları bi tarafa atıp dinlenmeye başladık bnm iyetim bu dağı hiçte yürüyerek gitmek değildi çünkü bunu denemek yaklaşık 6 saatlik zorlu bir yürüyüş demekti bu da bizi bu sıcakta mahfederdi bir süre köyden kalkabileek bir araç gözetim ama herhangi birşey hareket etmedi biraz daha dinlendikten sonra hadi devam edelim dedim araç falan geçeceği yo
k anayola doğru kaptırıp yaklaşık 20 dk daha yürüdük bn halla birazdan çıkacağımız ve yaklaşık en az bir saat belki daha fazla sürecek olan yolu düşüne dururken birden bir aracın seslerini dyuyoruz bu arkası açık bir pikaptı elimizi kaldırdığımızda hemen duruyor yukarda blunan bir köye kadar gitiklerini söylüyorlar biz önemli değil deyip oraya kadar bizi bırakmalırını isteyip arka tarafa atlıyoruz.arka tarafta çantamı hemen sırtımdan atıp ayakta araç o yokuşları çıkarken hem etrafı syre dalıyor hemde yorulmuş ve terlemiş vucudumun serin rüzgarlarla rahatlamasına izin veriyorum.araçla baya yokuş çıkıyoruz bizi bi köyün ağzında bırakıyorlar onlar eve geçiyor bizde yola devam ediyoruz.bu o yorgunlıktan sonra baya iyi geliyor,lakin önümüzde baya yol var ve sürekl bir tırmanıştan ibaret saat 9.09 geliyor bu böyle bitecek gibi görünmüyor deyip hem rahat bir şekilde araba durdurabileceğimiz hemde gölgesinde dinlenebileceğimiz bir yer arıyoruz.az sonra ilerdeki bir kiraz ağacının altında atıyoruz kendmizi yere ve bi aracın geçip bizi alması için umutla bekliyoruz şayet yürüyerek devam edip kendimize eziyet etmek anlamsız yolda o aracı durdurup binmektense burda ozamanı dinlenerek geçirmek ki nasıl olsa bütün araçlar burdan çıkacak daha mantıklı görünüyor..
yaklaşık yarım saat beklememize rağmen tek bir araç bile geçmyor hafta sonu mutlak köylerden ilçeye giden araçlar olmalı diye düşünürken yan evden bir..

 
 dayı beliriveriyor ve yanımıza gelip slm veriyor o da bizim düşündüğümüzn aksine hafta sonu ilçeden bu tarafa aracın çok geldiğini lakin burdan oraya gidenin seyrek olduğunu söylüyor bir süre kendisiyle muhabet ediyoruz sonra kahvaltı yaptınız mı diye soruyor yaptık diyoruz olsun diyor gelin benim terastabi ay içelim, hem benim terastan geçen bir araç olura ben onu size durdururum deyince evde ter
asta kahvaltı masasında alıyoruz soluğumuzu.ve bir yandan kahvaltımızı yaparken diğer yandan hikayelerini dinlemye başlıyoruz gürcüler abim emekli ablam ev hanımı ikiside gürcü kökenli ki bu çevrenin yani maçahelin nerdeyse tamamı gürcü halkından oluşuyor.istanbulda oturan yazları buraya gelen dünya tatlısı ve oldukça misfirperver iki insan evlerinde ne var ne yok seriyorlar önümüze ablam saolsun yumurta yapıp kafkas balından da getiriyor bize yememiz için bnde arkadaşa dyordum burdan bi bal yemeden çıkıyoruz ya çok zoruma gidiyor diye rabbim yettişti imdadıma efendim..
 kahvaltımız yapıp çayımızı da içtikten sonra aşağıdan geçen bir yük kamyonu dikkatimizi çekiyor abim eşyalarınızı alıp gelin ben durdururum aracı dye takıyor peşine ve araca bizi götüreceği yere kadar bırakmasını istiyor elemanda kabul ediyor tabi ve gideceğim şantiyeye kadar atarım diyor ev ahalisine doyasıya en içten dileklerimzle teşekkür edip kamyona atlıyoruz..


bu kamyonlada baya tırmanıyoruz arkadşla birbirimize bakıp bu yokuşları eğer yürüseydik halimiz neçe olurdu diye bir mimik takınıyoruz.abi bizi kum alacağı yere kadar bırakıyor saolsun biz atlayıp kaptırmaya devam ediyoruz hertarafımız sis ve bulutlar altımızda kalıyor her adımımızda..
bir süre sislerin arasından serin serin yürüdükten sonra bir pikap durduruyoruz ve arkasında oturan kendisi emekli öğretmen olan bi amcamdan tamda karagöle gittiklerini öğrenince neşem tavan oluyor adeta.zaen bayılıyorum uzun yürüyüşlerden sonra böyle üstü açık bi araç ile seyahat etmeye arkada amcamla sohbet ede ede ve etrafı seyrederek karagöle kadar gidiyoruz bundan sonra siz sağ biz selamet deyip teşekür edip ayrılıyorua onlardan..
 
borçka karagölde milli parklar kapsamında olan muhteşem bir göl lakin biz artvinde bu gölere fazlasıyla alıştığımızdan bizde çokta büyük bir etki yaratmıor.etrafı olabildiğince yeşiliklerle çevrili insanların piknik yapmaları için alanlarda belirlenmş zaten etrafımız günübirlik piknikçi ailelerle dolu:).buraya tahmin etiğimizden erken vardığımız içi oldukça rahatız saat 11.00 gibi burdaydık 2-3 sa
at burda geçirebiliriz hem borçkaya gidişede araba çok rahat bulabiliriz diyoruz.zaten burdan sonra rizenin ayder yaylasına gitmeyi düşünüyoruz artık burdan çıktıktan sonra ne kadar gidebilirisek bizim için iyi olur.
kalabalktan ayrılıp gölün etrafını bi turladık gölün etrafını dolaşmanızı sağlayan çok güzel bir patika yol var.ilerde hafif bir kumluk alanda durup göle karşı matları serip bi yarım saat kestirdik.yürümeye devam edelim derken bizim barçakada karşılaştığımız orhan abiyi görüyoruz o da gelmiş helal olsun o yolları bu yaşta bisikletiyle aşmış ya dahada size bilgisyar başında oturup su içmeye gitmek için üşenen zamane gençliğine çok pis söverdim ama benm hadim değil.zati bu gezileride bi bakıma ilerleyen yaşlarımda torun sahibi falan olursam bana bi su getirmeye üşenen zibidilere sırf şu iki kelamı yapmak ''siz kıçınızı kaldırıp yan odaya geçemezken dedeniz dünyayı gezdi ha ağzına ekmek goduğumun uşakları''
















saat 13.30 doğru borçka karagölden ayrılmaya başladık daha yolumuz uzun önce borçkaya varıcaz ordan hopaya inicez rize tarafına geçip ordanda çamlıhemşin ilçesinden ayder yaylasına çıkıcaz tabi bu mesafenin hepsini bugün almamız imkansız tek istediğim arhai yada rize civarlarında akşam etmek böylece sabah erkenden daha kısa sürede yaylaya varmış oluruz ordan da belki yukarı ve aşağı kavron yaylala
rına çıkabiliriz..bir süre göl çıkışında oturup bekledeik hiç çıkan olmadı sürekli göle birileri geliyor insanlar eğlenmeye ve dinlenmeye gelmişken bi göl kenarına hiç bu kadar erken ayrılırlarmı ey düşüncesiz filozof.ben yağmur bastırsın diye içimden ufaktan dua ediyorum ne günaha girdim bi bilseniz hani yağmur yağarsa dönmeye başlarlar bizde yolumuzu bulmuş oluruz diye nedir arkadş bu insanlardaki sadece kendini düşünme güdüsü..baktık olmuyor yürümeye başladık baya bi sinekl tarafından da sokulduk bu arada tayibin bacakları su çiçeği olmuş bir çocuğun suratına döndü.yaklaşık 1 saat falan yürüdük sürekli araba geçiyor ama hiç geri dönen olmamz mı arkadaş ha tek tük var ama onlarda hınca hınç dolu derken birden dinlenmek için mola verdiğimiz bi ara bir araç duruyor
 bursalı bir çift, bi on günlük izinlerini değerlendirmek üzere karadeniz turuna hem kafa dinlemeye hem rahatlamaya tatile çıkmışlar,saolsunlar bizide aldılar yanlarına tabi bir süre sohbet ediyoruz öğretmen olduğumuzu ve otostopla kısa bi tura çıktığımızı bundan sonrada aydere geçeceğimizi söyleyince eleman biz de aydere gidyoruz demez mi bn tabi nezaman dedim- hemen şimdi isterseniz sizide götüre
bilirz deyince gözlerime inanamadım ve kabul etmedim ilk başta rahatsızlık vermiyelim dedim lakin o denli nazik ve hoşgörülü insanlar ki ne demek diyorlar, bizde tekliflerini kabul edip aydere doğru yola hepberaber devam ediyoruz.sonuçta gerçekten dışarda bunu yapabilecek çok az insan var düşünsenize eşinizle bi yolculuğa çıkmışsıznız ve tanımadığınız iki insanıda kendinizle berabar götürüyorsunuz söylerim kim rahatını bozmak ister cevap verin bana ey ahalim.işte bu denli temiz kalpli insanlarla tanışmak için yoldayım ya.bu arada fotoğrafa bakınca anladım biz ne kısa kalmışız elemanın yanında 2 metre boy olsa gerek ben bi doksan olduğuma göre:).
ben araçta bi ara uyumuşum tayipte nezaketle ikram etikleri çayları kabul ediyor artık kaçtane içtiyse.sen ben o bu şu derken bakıyoruz ayderdeyiz çok teşekkür edip bi fotoğrafta o günün anısına çektirip ayırıyoruz yolarımızı haydi eyvallah ruhu güzel insanlar..


 
bu resimde bnden onlara hediye giderken çekmiştim..


 heryerde olduğu gibi burda da inernmez etrfımızda bi 360 derece dönüp ne nerde bi bakınıyoruz etraf cıvıl cıvıl herkes bir piknik ve gezi havasında sürekli turlarla gelen insanlar va. cafelerde canlı müzikler ve oyunlar gırla..ayder yaylası o denli kalabalık ki ilçenin nufusunu 3-4 e katlar galiba ,çünkü ilçenin nufusü zaten 1.400 gerçekten ilk başta 14 bin falan sandım daha sonra öğrendim ki 1.40
0 müş bu sayıda okul var ya hafız dedim.hava kararmadan aç karnımızı doyurmak eksiklerimizi giderip çadır kurabileceğimiz bi yer bakınmaya başladık.öyleki burda yayladan pek eser kalmamış her taraf otel,pansiyon ve ev pansiyonlarla kaplı biraz daha doldururlarsa insanların oturabileceği yer kalmayacak bu zihniyetinde içine tükürim diyorum. yaylamı tatil köyümü anlamadım.yemek yemekten vazgeçip kendimiz bişeyler alıp yemeye karar verdik çünk etraf oldukça pahalı.marketn hem bunun için hemde yarın çıkmayı düşündüğümüz ve büyük ihtimale orda kalacağımız yukarı kavrun yaylarında tüketmek üzere konserve,snickers,enerji içeceği ve ekmek alıyoruz.yukarı kavrun hakkıdandsa da bilgi topluyorum her saat başı araç olduğunu yürüyerekte 2.5 saate varabileceğimizi söylüyor ve oraya gitmişken yedigöleride görün demez mi biri bn hemen bunu iyice deşiyorum ne göleri diye, yukarı kavrondan yürüyerek çıkılan iki saat mesafede olan bi göl topluluğu varmış meğersem. rotamız hemen çiziliyor kavruna çıklıcak ordanda göllere hadi hayırlısı..
malzemeleri aldıktan sonra güzel bi manzarada yemek yemek istermsin tayip dedim - tabi .o zamana takıl peşime deyip tüm ayderi yukardan görebilecek bir tepeyi işaret edip işte çadırı buraya kurucaz dedim.
çadırımızı kurup akşam yemeğini konserve patlıcan ve ton balıkları yanında meyve suyuyla yaptık.tepeye bizim yanımıza çıkan hersle sohbet edip ki çıkıp inemeyenler de oldu bi grup bayanı ben indirmek zorunda kaldım böylece günü akşam ettik.gece çadırın içinde hafifçe yağan yağmur eşliğinde güzel bi uyku çektik..







 
gezimizin 3. günün sabahında saat 7 gibi uyanıp çadırın önünde oturup sabah kahvaltısını çizi ve meyve suyuyla yaptık.malzemelrimizi bi an önce toparlayıp yukarı kavrun yaylalarına ve ordan da yedi gölere çıkmak üzere bi an önce yola koyulduk.yaklaşık 1 saat boyunca yokuş yukarı yürüdük herhangi bi araç geçmedi aracı geçtim serviste geçmedi kardeşim,bizim niyetimiz en azından kavruna kadar servisle gidip zaman kazanıp böylece göllere rahat bir şekilde gidip gelmekti fakat olmadı anasını sattim.lakin bir süre sonra öküz taşıyan bir kamyon belirdi zor da olsa durdurup arkasına attladık.kendimizi samanların üzerine atıp öküzlerle kavruna doğru yola koyulduk..

ayderden sonra yaklaşık bir saatlik bir tırmanıştan sonra, efendim yollar o kadar bozuk ki anlatamam yol diye bişe yok da denilebilir,karun yaylasına varıyoruz fakat tamamıyla etrafımız sis ile kaplı nerdeyse hiçbirşey görünmüyor öyleki nereye geldiğimiz hakkında en ufak bi bilgimiz dahi ollmasına izin vermiyor ve aşırı soğuk,ne yapalım derken önce çatalarımızdan hırkalarımızı çıkarıp giydik daha s
onra çadır kuracak bi yer baktık karşımızda cafe pansiyon tarzı bi yer vardı gidip oraya bi danışım dedim göller hakkında.orayı işleten abiye göllere nasıl gidebiliriz diye sorarken önce şu çantalarınızı bırakın şu sobanın etfafında oturup bi çay için acelemiz yok onuda hallederiz çok rahat ve bizimde kendimizi rahat hissetmemizi sağlayan bir cevap verdi.bir süre oturduktan sonra nereye çadır kurabiliriz diye sordum cafenin hemen yanına çadır kurabileceğimizi daha sonra bu teklifini değiştirip siz isterseniz bu geceyi benim cafede geçirin herhangi bir ücret vermenizede gerek yok dedi bnde onun için bi sorun olmayacaksa biz burda kalabiliriz deyip kabul ettim.böylece bu akşamlık da kalacak yerimizi ayarlamış olduk.bunun rahatlığıyla mutfağa yöneldik ve oraya özgü yemeklerden tayip balık ben ise muhlamayı seçerek karnımızı düzgün bir yemekledoyurmuş olduk.



 sis geri çelikdikçe dışarı çıkıp tam olarak çevreyi görmeye çalışıyoruz ve gerçekten ne denli büyülü bir yerde olduğumuzun farkına varıyoruz şunu da ekliyebilirim yukarı kavrun yaylası bu gezi süresince beni en çok etkiliyen yer oldu, oldukça huzurlu ve sakin bi yer.bn böyle bir sis olayına daha önce hiçbi yerde görmedim.normalde gelir gelmez yedi göllere doğru yürümeye başlıyacaktık fakat sis ok
adar yoğun ki 5 metre ilerisini seçmek imkansız bizde bundan istifade gün boyu dinlenip geceyi burda geçirmeye karar verdik(yalan lan burda mahsur kaldık:) sabah 6 gibi kalkıp şansımız yaver giderde sis olmazsa göllere doğru 2.600 rakıma yardırıcaz ki pansiyonun karşısındaki dağlar kaçkar dağları ve orda zirve yapmak istiyen dağcılar burdan çıkış yapıyorlar.akaşama kadar sis gittikçe dışarıya çıkıp ufak turlar attık,müzik dinledik,sabanın kenarına uzanıp kestirdik yorgun bedenlerimiz iyice kendine gelmiş oldu böylelikle.akşam saat 12.00 gibi cafe sahibi yalçın abi sobayıda bizim için yakıp kafanıza göre takılın deyip ayrıldı gerçekten çok baba bi adam,komple cafe herşeyiyle bize kaldı art niyetli bir insa herşey yapabilir aslında içerde bilgisayardan tutunda fotoğraf makinelerine dünya kadar gelen tur ekiplerin ekipmanları var eleman hiç umursamadan bastı gitti.bizde bir süre yatacak yerlerimizi hazırladık daha sonra sobanın üzerinde bulunan kaynar su gözüme ilişti yatmadan bi saçımızıda yıkıyalımda rahat rahat uyuyalım dedim tayip o da bana katıldı ve gece dışarı çıkıp suyu birazda daha ılıtıp sırayla başımızı yıkadık arkasından rahat bi uyku çekip saat 5.30 gibi yalçın abinin dışardan içeri girmesiyle kalktık yalçn abi kalkam uyu desede ben bi an önce sis oluşmadan göleri görmek istiyordum hemen pencereden dışarı bakıp sisi olmadığını gördüm tayibide kaldırıp hızlıca toparlandık baya yokuş çıkacağımız için sağlam bi kahvaltı gerkliydi bunun için enerji içecekleri ve senckersla sağlam bi kahvaltı yaptık sırt çantalarımızıda almayacağımızdan oldukça rahat bi çıkış olacaktı,malzemelerimizi toparlayıp çantalarımızı bi köşeye yerleştirdik ve..































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder